Recent Comments

Karacaardıçlı Davetçilere Ders Veren 80lik Dede

Dün büyük ilgi toplayan 80’lik dedenin davet haberi ile ilgili Muhabirimiz bir röportaj gerçekleştirdi. İşte o Röportaj

Muhabir : Öncelikle kendinizi bize tanıtırmısınız, Musatafa Astam kimdir ?

Mustafa Astam: Konya’nın Bozkır kazası Karacaardıç köyü cami mahallesi nüfusuna kayıtlı İbrahimoğlu, Havva’dan doğma 1933 doğumlu 1948 yılında ilkokulu bitirip aynı yıl Konya da ki Astsubay Okulunun sonra Çankırı Piyade Okulunda meslek eğitimini tamamlayıp 1952 yılından sonra da Astsubay olarak Ankara’nın Çubuk kazasında Ordu saflarına katıldım. Muhtelif kıtalarda çalıştıktan sonra 1974 yılında emekli oldum. 1980 yılında Şanlıurfa’ya seyahatim esnasında Arap Hoca ile tanışıp damadı oldum. O zamandan bu yana  Urfa da İpekyolu mahallesinde ikâmet ediyorum.

Muhabir: Sayın hocam, üzerinizdeki t-shört’ün arkasında bazı yazılar var, bunların maksadı nedir, açıklarmısınız?

Musfafa Astam:  Değerli kardeşim bunu iki yönden açıklayabilirim

İlk olarak manevi değerlerin ne kadar önemli olduğunu vurgulamak amacı ile, ikinci olarak ; Milli değerlerin büyüklüğünü yansıtmak amacı ile yazılan yazılardır

Malumunuzdur ki bilhassa genç bay ve bayanlarda giysileri üzerindeki yazılar hep yabancı, manasını da sorduğumuz zaman BİLMİYORUM? cevabını alıyoruz. O lisanları anlayanlara bazılarını tercüme ettirdiğimiz zaman çok nahoş, çok çirkin bazıları da bize göre çok ayıp manalar içermektedir. Milli değerlerimize bu kadar hor bakamayız, aldığımız eşyaların markalarına, dükkânlarımıza astığımız levhaların anlamlarına ve çocuklarımıza verdiğimiz isimlere dikkat etmeliyiz.

Manevi açıdan baktığımızda; KİM ÖLÜ, KİM DİRİ, KİM AKILLI, KİM DELİ, EN ŞEREFLİNİZ EN TAKVALINIZDIR cümleleri: İnancımız açısından % 99’u Müslüman olan milletimizin inanç kaynakları, kitap ve sünnetten çıkarılmış her müslüma’nın kıssadan hisse alıp faydalanması gerekir.

Kim Ölü Kim Diri: dikkatlice incelediğimizde 4 ölüm şekli vardır. Birincisi ruhun cesetten ayrılmasıyla gerçekleşen ölümdür. Bu normaldir. Buna müdahalemiz de mümkün değildir.

İkincisi ve en mühim olanıdır ki o da  Kalbin ölümüdür; Haramlarda ısrarla ve İslam dışı hallerle ölür. Onun için Mehmet Akif Ersoy merhum bu gerçeği şöyle dile getirir; “ Ölüm değildir ömrümüzün en feci işi müşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi” Diğer bir ifadesinde “ Ey dipdiri meyit diye devam ettirdiği şiirinde “ ayakta gezen ölü” yani kalbi ölü demek istemektedir. Mukaddes kitabımızda rabbimiz Kalpler ancak Allah’ı zikretmekle  tatmin olur buyurmaktadır. Kalbimizin gıdasını işaret etmektedir. Efendimiz Hz. Muhammed (a.s) da insan vücudunda bir et parçası var. O sağlamsa vücutta sağlamdır. O çürükse yani hasta ise vücutta hastadır. Dikkat edin o et parçası kalptir. Buyurmakla sanki bugünkü umumi hastalıklarımızdan olan stres belasının nerden geleceğine işaret etmektedir

Kim akıllı kim deli: Yine efendimiz (a.s) akıllı ile deli arasındaki farkı felsefi muğalatalara fırsat vermeyecek şekilde “Sizin akıllınız ölümü sık sık hatırlayan ve ölümden sonrası için tedbir alandır.”  buyurmaktadır. Toplum olarak bu kurala samimiyetle uyar isek Polise, Hâkime, Mahkemeye ve Hapishanelere gerek duyulmaz. Her akıllı kendi kendini kontrol etmekle mükelleftir. Zira her Müslüman öldükten sonra dirilmeye ve ondan sonra mutlaka cennete veya cehenneme gideceğine inanan insandır.

En Şerefliniz En Takvalınız: Yüce rabbimiz başka yerlerde izzet ve şeref arayan Müslümanlar için izzet ve şeref Allah’tadır, Resullullah’tadır ve Müminlerdedir. Buyurmakla bizim Şereflilerin en şereflisi konumunda olmamızı istediği için “ Sizin en Şerefliniz Takvada En Önde Olanınızdır” diye bize hedefimizi göstermektedir. Efendimiz (a.s) da takvanın başı Allah korkusudur buyurmakla bize bu hedef yolunu göstermektedir.

Muhabir: Hocam, biraz önce kıyafetlerdeki çirkin yazılardan söz ettiniz. Bunlar ile alakalı yaşadığınız herhangi bir olay var mı dır ?

Mustafa Astam:  Evet maalesef istemesem de böyle hatırlar var. Geçen sene Çermik kaplıcalarına gitmek üzere Siverek’e uğramıştım. Orada bir giysi mağazasında ki, o mağaza halen mevcut anlattılar; Siverek’te bir mağazadan bir genç öyle süslü yazılı bir süveter almak istedi. Beğendiği kazağı satıcı mahzurlu gördü o gence vermek istemedi. Genç sebebini sordu; Üzerindeki yazı yabancı kelimelerle “ Ben bir fahişe çocuğuyum” diye yazıyormuş… O genç bu kazağı alacağım bu yazıları söküp ondan sonra giyeceğim diye alıp gitmiş…

Bunun dışında yine, bizzat Konya’da memur olan kendi yeğenim sırtımdaki kazakta “ DOMUZ ”kelimesi yazıyormuş… Anlayanlar uyandırmış o da vazgeçmiş…

Geçen günler bir yayın kuruluşu ile röportaj yapıyorum. Ben bu hususlardan bahsediyorken röportajı yapan şahıs yanımızda bizi dinleyen 15 – 16 yaşlarında bir genci çağırıp sordu. Bu kazağındaki yazıların manasını biliyor musun? Çocuktan hayır cevabını alınca kendisi tercüme etti. Manası “ Ben Maymun Gibi Sigara İçiyorum” yazıyormuş… Gence sordu; Sigara içiyor musun? Hayır, cevabını aldı. Demek ki dikkat etmeden manasını anlamadan yaptığımız şeylerle hiçte lazım olmayan hatta bazen de milletimize ve memleketimize düşman olanların reklamlarını yapmış oluyoruz. Ekonomik katkılarda bulunmuş oluyoruz.

Muhabir: Hocam Ş.Urfa’da damat olduğunuzu ve Konyalı olduğunuzu söylüyorsunuz. Şanlıurfa ile Konya arasında kıyaslama yapıyormusunuz.

Mustafa Astam: Benim kanaatime göre görebildiğim kadarıyla Konya gerek tarihi süreç bakımından yani Selçukluya başkent olmuş… Mevlana hazretleri gibi bir zat-ı bağrında barındırmış… Bir de Orta Anadolu da oluşu kültür açılımı açısından Şanlıurfa’dan daha açık genelde daha bilinçlidir.

Şanlıurfa ise Güneydoğu Anadolu da olması dolayısıyla ekseriyetinin Arapça ve Kürtçe konuşmasından eğitim ve öğretim vasıtalarından etkilenmesi daha ağır olduğu için manevi değerlere bağlılıkları daha ileri daha coşkuludur hakeza örf ve adetlere bağlılıkları da bu şekilde sağlamdır. Bilinçli hareket etme bakımından Konya daha ileride. Böylece eksiler ve artılar birbirlerini götürünce Konya ile Urfa arasında fazla bir fark görünmüyor. Ancak her iki ilde de Üniversitelerin kuruluşundan sonra kendi içlerinde de hızla farklılaşma olduğu ve bazı değerlerden uzaklaşıldığı müşahede edebilirim.

Muhabir: Emekli subay olduğunuzu söylediniz. Bu bağlamda askeriye üzerine nasıl bir yorum yaparsınız, bize bu konuda bilgi verirmisiniz ?

Mustafa Astam: 1974 yılında emekli oldum. Aradan bu kadar zaman geçti. Son durumlar hakkında fazla bir şey söyleyemem. Ama ordumuzun geneli hakkında kuşbakışı olarak bazı fikirlerimi aktarmak isterim. Tabi Ordu deyince yalnız Cumhuriyet devrini değil biraz gerileri tarihin sayfalarını da karıştırmak lazım. Yakın tarih olarak Osmanlıyı ele aldığımızda yaklaşık 600 senelik mazinin ilk 300’ü çok mükemmel olmakla beraber son 300 yılı aynı şekilde değil iniş çıkışlarla doludur. Mesela sadrazam Sokullu Mehmet Paşa ( Başbakan ) 1579’da vefat etmekle kıymetli bir başını kaybetmiş olan Osmanlı bir büyük darbeyi de 2. Viyana kuşatmasında Sadrazam Kara Mustafa Paşa Tatarların ve Mısırlıların ihaneti yüzünden harp kaybedilmiş… (1683) bu hadise Osmanlının süper güç olmasını kaybetmesini ve Sadrazamın idamını getirmiş… Bir üçüncü felaket Koca Mustafa Reşit Paşa denilen şahsın Selanik’te hariciye memuru iken masonluk tarikatına girince İngilizlerin, Fransızların teşviki ve baskısıyla süratle terfi ettirilmiş 7 – 8 defa Osmanlının başına Sadrazam olarak ta getirilmiş… Görünüşte müsbet aslında Azınlığın çoğunluğu hâkimiyetini sağlayacak şekilde tanzim edilen Tanzimat ve Islahat Fermanları dış devletlerin baskısıyla ve bu Paşa’nın gayretleriyle gerçekleştirilmiştir. Bugün halen o tahribatların acısı yaşanmaktadır…

Sonra 1. Ve 2. Meşrutiyetler içerik itibariyle elit tabakanın arzularına uygun fakat milletin çoğunluğun örf adet ve ananelerine aykırı olduğu için huzursuzluklar azalmamış çoğalmış 31 Mart gibi hadiselerin gelişmesine sebep olmuş hareket ordusu ile İstanbul işgal edilip Sultan Abdulhamit han tahttan indirilmiş… İttihatçılar memlekete diktatörce hâkim olmuşlar na ehil insanlarla üst kademeler doldurulmuş hiçte gerek olmadığı halde Osmanlı 1. Dünya harbine sokulmuş… Bu gafil ve cahil insanların eliyle 6 asırlık Osmanlı 10 yılda tarihten silinmişti… Milli mücadele başlatılmış Kazım Karabekir Paşa’nın hatıralarına bakıldığında Mareşal Fevzi Çakmak’ın bu husustaki hatıraları okunduğunda Sultan Vahdettin Han milleti işgal devletlerine karşı ayaklandırmaktan başka çarenin kalmadığını anladığından bu işleri kimlerle yapabileceğini yardımcılarıyla istişare eder Mustafa Kemal Atatürk’ü de bizzat kendisi çağırtır. Daha evvel kendisinin şehzadeliğinde ve hükümdarlığında dış seyahatte yaverliğini yapmıştır. Görünüşte Mustafa Kemal paşa şarktaki orduları teftiş için ordunun silahları teslim etmesine nezaret maksadıyla işgal kuvvetlerinin de bu hususta mecburen onayı alınarak görevlendirilir. Ama özel haber kaynaklarından öğreniyoruz ki Mustafa Kemal Paşa’ya özel bir emirname imzalayarak veriyor onun içeriği “ Ben görevlendirdim. Kendisine itaat edin” manasını taşır.

Celal Bayar’ın “Bende Yazdım”  isimli kitabından da öğreniyoruz ki milli mücadelenin başlangıcında Celal Bayar aracılığı ile Çerkez Ethem ve Yörük Ali Efeler kalabalık mahiyetleriyle milli mücadeleye iltihakları sağlanır. Çerkez Ethem sert mizaçlı, ani karar veren bir özelliğe sahip biridir. Bir ara aldatıldığını zan ederek Ankara’daki karargâhı müfrezesi ile beraber basar. Tabancası elinde Mustafa Kemal Paşa’nın odasına girer öfkeli olduğu her halinden bellidir ancak millet heyecan içinde beklerken odadan beraber çıkarlar. Bu hadise Sultan Vahdettin’in Mustafa Kemal ATATÜRK’E verdiği vesika ile izah edilebilir.

İkinci bir hadise ise işgal güçleri Mustafa Kemal Paşa’nın verilen görevi değil. Başka işlerle uğraştığı engel olunması gerektiğini Sultan Vahdettin’e emir vaki bir şekilde bildirirler. İşin içinden çıkabilmek için Kazım Karabekir Paşa’ya Mustafa Kemal Paşa’yı tevkif edip İstanbul’a gönderilmesi zahiren emredilir. Karabekir Paşa işin iç yüzünü bilmediği için hükümetin emriyle Mustafa Kemal Paşa’nın bulunduğu binayı kuşatır. Odasına girer ve anlaşarak çıkarlar. Buda Sultan Vahdettin hanın Mustafa Kemal Atatürk’e verdiği özel görev fermanını Kazım Karabekir Paşa’ya göstermesiyle izah edilebilir. Çeşitli maksatlarla çattırılan bazı tarihi gerçekleri, yalan söyleyen tarih utansın! diye ciltlerle kitap yazan tarihçilerde bir kısmını yazmaktadır. Mesela bir Çerkez Ethem, bir Yörük Ali meselesi Okul kitaplarıyla anlaşılamaz. Kütüphanelere başvurmak ilim haysiyetini öne alan yazarların eserlerinden okumakla anlaşılabilir. Sultan Vahdettin hazretleri hakkında bizzat Mustafa Kemal Paşa’nın isteseydi bir Ordu kurarak servetle giderdi ve dönüp bize hesap sorardı. İtirafları merhum Bülent Evecit’tin Osmanlı Hükümdarları hain değildir. İtirafları Mustafa Kemal Atatürk’ün İstanbul’da hasta iken kendisini ziyaret eden Kazım Karabekir Paşa’ya “ iki aslan bir yerde olamazdı” itirafıyla Kazım Karabekir Paşa’yı onurlandıran itirafları her nedense ecdadımıza küfür etmeyi alışkanlık haline getirenlerin kullağına gitmez. Onun için şair “ Şu dönme Ahmet Emin Dini İmanımıza çatmadadır. Başımız ağrımaz etsek te yemin vatan gazetesini beş kuruşa satmadadır. Ehlinin malumudur ki Ahmet Emin Yalman evvelce Vatan gazetesi sahibidir ve gazete o günlerde 5 kuruşa satılmaktadır. Bu şahıs aynı zamanda milli ve manevi değerlerimize hakaretleriyle de meşhurdur. Ölürsem şehit kalırsam gazi inancı ve şuuru ile vatana ve millete hizmet edenlerin torunları maalesef milli ve manevi değerlerden uzaklaşmayı süper güçlerin psikolojik baskıları ve aldıkları karışık kültürler dolayısıyla marifet saymakta moda fikir ve hareketlerden kendilerini kurtaramamaktadırlar. Bu hususta bazılarının ne kadar sun-i veya gafil davrandıkları kendi ifadelerinden anlaşılmaktadır. Bir kartpostal bu işi çok net açıklamaktadır. Kartpostal tepeden tırnağa iki yarım insan yarısı Ala Franga yarısı tabii sol elinde içki kadehi sağ elinde kitap şöyle konuşuyor; “Bir elimde kadeh bir elimde Kur’an ne tam gâvur oldum ne tam Müslüman.” bu ve buna benzer manzaralarla sık sık karşılaşıyoruz. Elit tabakanın bir kısmının hem inançtan, dinden imandan bahsetmesi öbür tarafta taparcasına yabancıları yabancılaşmayı benimsemesi şu fıkrayı hatırlatıyor. “ Seccat arz ederken merdi Kıpti sırkatin söyler. ” ( Çingene kahramanlığından bahsederken yaptığı hırsızlıkları anlatır.)

Muhabir: Hocam Osmanlı demişken, zaman zaman Osmanlıların kardeşlerini saltanat yüzünden katlettiklerini söyleyip eleştirirler. Bu hususta ne düşünüyorsunuz, fikirlerinizi alabilir miyiz ?

Mustafa Astam: Osmanlı İmparatorluğunda 600 küsür senelik ömrü içersinde bilhassa son 2,5 – 3 asırlık döneminde neticesi hoş görülmeyen bazı hareketler olmuştur. Bunların bir çoğu memleket ve millet menfaati esas alınarak uygulanan tedbirlerdir. Bu saltanat kavgaları gibi görünen hadiselerin iç yüzü de şöyledir; “ Ekseriyetin Selameti İçin Ekalliyetin Katli Vaciptir ” diye alınmış olan fetva bazen yanlış anlaşılmış bazen de yanlış uygulamalara sebep olmuştur. Günümüzde bir çok hadiseler kendi evladına veya kendi yakınına ikbal sağlamak için yapılırken o muhteremler memleket ve millet menfaatini önde tutarak kendi kardeşlerini ve kendi evlatlarını katletmekten çekinmemişlerdir. Burada hadiseleri niyet açısından değerlendirmek lazım. İstisnalar kaide olmaz.

Muhabir: Hocam konu dışı olacak biraz ama bir sorum daha olacak. İslamda can’a kasti kıyma varmı dır ?

Mustafa Astam: Güzel kardeşim, yalnız dinde değil, bugün dünyanın her yerinde beşeri sistemlerde de kurallar var. Suçların cinsine göre cezalar var bu husussu şöyle de izah edebilirim; Tıp İlminde esas olan sağlıklı olmak, Sağlığı korumaktır. Bir uzuv rahatsız olunca gıdalar ve ilaçlarla tedavisine çalışılır. Netice alınamazsa hastalık diğer organlara da sıçrar ve tehlike büyürse o hasta organ iptal edilir. Örneğin Göz çıkarılır, kol, bacak kesilir tedavisi mümkün değilse bu hastanın ve hastalığı da bulaşıcı ise tecrid edilir ( toplumdan uzaklaştırılır) Bugün göstermelik olarak idam cezasının kaldırılmasında ön ayak olan devletlerin sudan sebeplerle dünyanın birçok yerinde sayısız canlara kıydıkları malumdur. İşte İslam’ın ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerle bazı öldürmelere ruhsat vermesi tıp ilmindeki ameliyatlara benzer.

Muhabir: Hocam sohbetimiz çok güzeldi, son olarak Şanlıurfa ve diğer memleketlerimiz için bir mesajınız var mı ?

Mustafa Astam: Görmek için bakmak anlamak için bakmak ve işin doğrusunu anlamak için inanılır, güvenilir şahıs ve kaynaklara dikkat etmek okumayı ihtiyaç haline getirmek şarttır. Bugünlerde Şanlıurfa Valiliğince başlatılan Okuma Kampanyasını takip etmek mutlu ve huzurlu yaşamak için gayemizi vasıtaları iyi tespit etmek zamanı değerlendirmek şarttır. Maddi ve manevi ihtiyaçlarımız ancak bilinçli hareket etmekle mümkündür. Mutluluklar dilerim…

Muhabir : Çok teşekkür ederim değerli hocam, Allah size uzun, hayırlı ve davetinize devam etme gücü versin. Allaha emanet olun…

Mücahid Arslan
Kudusyolu.Net.

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* yapılan yorumlar denetlendikten sonra yayınlanmaktadır.
...

buttons=(Accept !) days=(20)

Bozkır Android Uygulamasını Telefonunuza indirin!!!
Accept !