Recent Comments

SAFRAN SARISI

Geçtiğimiz günlerde bir gazetede “Safran hasadı başladı” diye yazıyordu. Safran kelimesi Arapça sarı renk anlamına gelen asfar’dan gelir. Safran çiçeği sonbaharda açan(Ekim) soğanlı bir mor çiçekli çiğdeme benzeyen içinde kırmızı renkli üç tel bulunan bir Asya bitkisiymiş. İtalya, Fransa ve İran’da, bizde ise sadece Safranbolu’da üretiliyormuş. Baharat olarak çeşitli tatlılarda ve lokumlarda kullanılan bu çiçeğin kurutulmuş fiyatı epey yüksek olarak satılıyormuş. Yağmur ve güneşi seven bu çiçeği özellikle güney yamaçlarda bulmak mümkündür. 



Safranın sarı renkli olduğunu eski edebiyat şiirlerinden biliyorduk. Ancak nasıl bir çiçek olduğu konusunda ayrıntılı bir fikrimiz yoktu. Fotoğraflarını yakından inceleyince, bizim güz çiğdemi olarak bildiğimiz çiçeğe çok benziyormuş. Hatta biz onların hepsini Güz çiğdemi sanıyorduk. Güz çiğdemi ifadesinin de yöresel olduğunu düşünüyorken, bu isimle ayrıca bir bitki olduğunu da bilmiyorduk. Zira yöremizde kullanılan kelimeler ulusal olmadığı için yanıltabiliyordu. Yöremizde kullanılan sümbül kelimesi, kardelenin karşılığı, Nergis ve bardakçıl adlı çiçeklerin hangi çiçekleri karşıladıklarını bulamadım. Böyle olunca Güz çiğdemini de öyle sanmıştık, ama gerçekten güz çiğdemi diye bir çiçeğin varlığını öğrendik. Bu çiçeği, Safran çiçeği ile karıştırdığımızı fark ettik. Bu iki çiçeği de duyup bilmemize rağmen, ikisi de ayrıymış. Yani Safran çiçeği de, Güz çiğdemi de dağlarımızda olmasına rağmen fark etmemişiz maalesef. Bizde geçtiğimiz günlerde dolaşmak için gittiğimiz, Konya-Beyşehir yolunun güney yamaçlarında bu çiçeklerden görme şansımız oldu.


Kendi dağlarımızdaki çiçeklerin ismini bile bilemiyoruz ya da fark etmiyoruz. Onları yabancılar götürüp de yine bize yüksek fiyata satınca değerini fark ediyoruz. Tıpkı herkesin Sıklamen adını verdiği, ancak yöremizde Ebe gömeci adını verdiğimiz çiçekler gibi. Pek çok şeyin değerini geç anladığımız gibi sanırım çiçeklerin de değerini geç fark ediyoruz. Zaten bizdeki çiçek kültürü sıkıntılı değil mi?
Sahip olduğumuz değerleri, dünyayı keşfetmek için zaman ayırmalıyız kendimize bazen. Şehrin girdaplarından kurtarmalıyız kendimizi. Şehrin merkezine yakın olmanın verdiği tuzağı fark ederek kaçmak gerek gürültülerin, ortasından. Kalabalıklaştıkça yalnızlaşan insanlar ordusunun kapadığı kaldırımlar, caddeler, her şeyi arayıp da kendini aramaya zamanı olmayan kişilerle dolu. Kaçmalıyız, bu karaltı dolu caddelerden. Doğaya, tabiata, tepelere, dağlara kaçmalıyız bazen. Bedeni üşütmek sorun değil, yeter ki zihnimiz üşümesin. 


Sonbaharda tabiatı gözlemlemek ayrı bir hayranlık bıraktırır kendine. Bir ressam sanki oturmuş, elindeki renkleri karıştırarak yeni renkler oluşturmaya çalışıyor gibi. Renklerin coştuğu, koyulaştığı, birbirine karıştığı sarı ve kırmızı rengin yoğunlaştığı dağları seyretmek ne güzeldir. Sonbahar yağmurlarının ıslattığı yerlerin, yeni yeşertmekte olduğu çayırların üstünde, yerlere dökülen palamutların her biri ayrı yerlere saçılmış zeytin taneleri gibi görünüyordu. Köstebek nemli toprağı daha yeni yığmış. Ağaç işçileri çam fidanlarını budamış, eski ağaçları kesip kütüklerden duvarlar yapmışlar. Şu bir alıç ağacının meyveleri toplanmış. Kızaran kızılcıklar ve hemen yanında onlara nispet yapan kuşburunları vardı. Hani; ayva sarı, nar kırmızı sonbahar diyordu ya şair, Safran sarı, kuşburnu kırmızı sonbahar olmuş buralar. Bahar mevsiminde buraların her yeri piknikçi aileler ile doluyken şimdilerde kimsecikler yok. Yalnızlığı benimsemişçesine dağlar, korkutucu bir sessizliğe bürünmüşler. Uzaktan uzağa ötüşen kuşların sesi de kalmamış. Bir yalnızlık türküsü tutturmuş dağlar bu mevsimde. Yoldan hızla aşağı kaçan telaşı var şu sincabın. Ağzında ceviz mi palamut mu var göremedim. Derken bir kaçı daha onun yanına doğru koşuştular.

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* yapılan yorumlar denetlendikten sonra yayınlanmaktadır.
...

buttons=(Accept !) days=(20)

Bozkır Android Uygulamasını Telefonunuza indirin!!!
Accept !