İşte bu gelenek ve göreneklerimizle ilgili tespiti yapılabilenler aşağıda sunulmuştur:
EVLİLİKLE İLGİLİ GELENEK VE GÖRENEKLERİMİZ
A-Evlilik Öncesi Gelenek ve Göreneklerimiz:1- Kız İsteme, Söz Kesme ve Nişan:
Evliliğin ilk basamağını oluşturan kız isteme, bir gencin beğendiği veya ailesinden bulmalarını istediği birisini seçmesiyle oluşan dönemdir. Gençler, bunu ailelerine birkaç değişik şekilde anlatabilirler. Bunlar; evlenecek olan gencin, babasının ayakkabısına yirmilik çivi çakması, evde pilav pişirildiği bir gün tahta kaşığı pilavın ortasına dikmesi şekillerinde söylenebilir.
Durumun anlaşılması üzerine bu işin tek ve yegâne sorumlusu anne ile evlenmeye aday genç arasında konu görüşülür. Anne durumu ailenin reisine, yani babaya duyurur. Gencin istediği biri olup olmadığı öğrenilir, eğer yoksa evdeki kadınlar (anne, kız kardeşler) devreye girer. Önce yakın çevreden olmak üzere kız aramaya başlanır. Birkaç tane aday bulunduktan sonra, bu adayların isimleri ve aileleri gence iletilir. Genç bunları değerlendirir ve adaylardan birisini seçer. Kadınlar önce kızı görmek ve durumu iletmek için gider. Kız evine durumu iletmeye gidenler, bunu belli etmek için üzerindeki elbiseleri çıkartmaz. Ayrıca kızın boyu, posu, yürüyüşü ve kahve pişirmesi gibi durumlarına bakar. Eğer kız, kahveyi köpüksüz pişirirse işe yaramaz gözüyle bakılır.
Daha sonra kız evinden cevap beklenir. Kız evi olumlu cevap verirse, kız istemeye gelecek olan gün karşılıklı olarak belirlenir. Bu sürede de kız tarafı erkek tarafını araştırır. Önceden belirlenmiş olan bir günde erkek evinin büyüklerinden birkaç kişi ellerinde hediye veya hediyelerle kız evine akşam oturmasına giderler. Damat evinden gelenler hayırlı bir iş için geldiklerini söyleyip, durum konuşulur. Kız evinin cevabı olumlu da olsa, olumsuz da olsa "kız evi, naz evi" prensibi ister istemez devreye girer. Kız evi; “biz bir düşünelim, kıza danışalım, size haber veririz” diye süre ister. Bunun aksi durumunda kız, oğlanı istemezse misafirlere görünmez, kahve pişirmez, ayakkabılarını düzeltmez ve ellerini öpmez.
Eğer kız tarafı bu işe olumlu cevap verirse üç gün sonraya gün verir. O gün erkek tarafının büyükleri, yanlarında hatırı sayılır birisi ve bir imam ile kız evine gider. İmam Efendi veya hatırı sayılır kişi dediğimiz lâfı sözü dinlenir kişi usulen yine dünürlük yapar. Daha sonra büyükler hayırlarla tokalaşır. Hatırı sayılır kişi günün önemine binaen küçük bir konuşma yapar. Dünürcülerin içinde imam varsa o da bir “sûre” okuyarak söz kesme işini tamam. Kız evi şeker, lokum, kuru yemiş gibi şeylerden hediyeler oluşturarak bunu oğlan tarafına gönderir. Buna da “ağız tadı” denir. Söz kesme esnasında kız, oğlan tarafının büyüklerine kahve dağıtır. Söz kesme çocuklarını evlendirmek üzere olan iki aile arasında gerçekleşen bir durumdur.
Kız istenip söz kesildikten sonra sıra artık nişandadır. Söz kesmenin ileri bir aşaması olan nişan ile konu genelleştirilip eş, dost ve yakın çevreye duyurulur. Nişan, söz kesme ile düğün arasında gerçekleşen bir durumdur. Aile büyükleri arasında bir gün kararlaştırılıp nişan hazırlıklarına başlanır. Nişan çok istisnai durumlar hariç kız evinde olur. Nişan gününden önce kıza hediyeler alınır. Yani nişan alış-verişine çıkılır. Kıza genelde kılık-kıyafet ve takı alınır. Nişan günü oğlan evinin kadınları, aldıkları kılık-kıyafet türü hediyeleri bohçalara bağlar. Özel hazırlanmış sinilerle (sinilerde, sakız, tuz, çörek otu, fıstık, üzüm, çerez, meyve bulunur) ve şerbet dolu iki sapsız sürahi alınarak kız evine gidilir. Sinilerin üzerleri genelde kırmızı ve yeşil pullu bir örtü ile kapatılır. Şerbet ise genellikle karanfil ve şekerin karıştırılması sonucu elde edilir. Kız evine gelen kadınlar kız evi tarafından kapıda hoş geldiniz diye defle karşılanır. Getirilen hediyeleri kız tarafı alır ve ayrı bir odaya koyar. Hediyeleri getiren kadınlara da kız tarafı gönlünden ne koparsa bahşiş verir. Kadınlar daha sonra kendi aralarında def çalıp oynayarak, eğlenirler. Eğlenceden sonra getirilen bohçalar açılır ve kıza alınanlar bir bir gösterilir. Nişanlanan kız önce kayınvalidenin (kaynana) olmak üzere büyüklerin hepsinin ellerini öper. Kayınvalide de takacağı takıları takar. Oğlanın diğer yakın akrabaları da takılarını takar. Daha sonra kız evi kazanlarda yaptığı şerbeti bardakla misafirlere dağıtır. Şerbetten sonra kadınlar kendi aralarında biraz daha eğlenip dağılır. Bu sırada erkek tarafı misafirleri de erkek evinde toplanırlar ve oturup sohbet ederler ve çay içer. Nişan esnasında oğlan evinden gelen sinilere kız tarafı daha sonra baklava, su böreği, önceden getirilmiş olan iki sürahinin birine süt, birine de şerbet koyar. Ayrıca oğlana aldıkları hediyeleri bohçalar. Bunları kız tarafı oğlan evine götürür. Oğlan tarafı da o hediyeleri getirenlere bahşiş verir. Bu genel adetten ayrı olmak üzere Bozkır'ın bazı kasaba ve köylerinde de nişan esnasında “heybe adeti” dikkat çekmektedir. Heybenin bir gözüne ekmek konulur, diğer gözüne de gofret, kuru yemiş ve bisküvi türü şeyler konur. Bunlar kız evine götürülür. Kız tarafından hediyeleri getirenlere sofra hazırlanıp yemek yedirilir. Yemek yendikten sonra sofra kaldırılırken sofra bezine yemekte bulunanlar hediye olarak para atar. Kızın nişan yüzüğünü genelde bayanlar takar. Aynı heybeye kız tarafı da çeşitli hediyeler koyup oğlan tarafına gönderir.
Nişan töreni esnasında ve gençler nişanlıyken dikkat edilmesi gereken konularla ilgili tespiti yapılabilen hususlar ise şunlardır:
- Kız evine gidildiğinde araya soğukluk girmesin diye soğuk su içilmemektedir.
- Nişanda dünürcü başı giden kadınlar boyunlarındaki atkıları ters takar ki, bu da gençlerin ilerdeki hayatlarının doğru ve düzgün gitmesi için yapılmaktadır.
- Nişanlı kızlar, üzüntülü gün gelmemesi için kara ip eğirmemektedir.
- Nişan yüzüğünü kayınvalide, kayınpeder, anne ve baba takarsa eşler ileride mutlu olamaz şeklinde bir inanış bulunmaktadır.
- Dünürcü olarak gidenler işin hayırla sonuçlanması için ceplerinde tatlı şeyler götürmektedir.
- İleride gelinin koyun gibi uslu olması için nişanda dünür başı cebine koyun tezeği koymaktadır.
B- Evlilik Esnasındaki Gelenek ve Göreneklerimiz:
l- Düğün Hazırlıkları, Kına Gecesi, Gelin Alma ve Düğün:Bozkır ve çevresinde düğüne bir hafta evvelden başlanır. Gündüzleri yufka eylenir, geceleri kadınlar kendi aralarında eğlenir. Dördüncü gün oğlan tarafı kız tarafına ekmekleri yağlayıp sinilerle gönderir. Kız evinde de aynı sinilerle helva, lokum, şeker gelir. Düğüne iki üç gün kala oğlan evine kızın çeyizi getirilir ve bunları kız tarafından gelen kadınlar bir odaya koyar. Düğüne bir iki gün kala kız tarafı börek, baklava yapar ve bu yaptıklarından oğlan tarafına da gönderir. Ayrıca her iki taraf da dışardan gelen misafirler için yemek hazırlar. Düğüne; eş, dost, akraba ve yakın çevrenin daveti için okuntu (Okuntu: düğün esnasında düğüne gelecek olanları havlu, basma gibi şeyler vererek davet etme usulü) dağıtılır. Kızın arkadaşları kına gecesinin gündüzünde kuru yemiş ve meyve gibi yiyecekler götürür. Kendi aralarında sohbet ve eğlence yapar. Özellikle köylerde yapılan düğünlerde erkek ve kız tarafının yakın çevresi düğünden birkaç gün evvel toplanıp gelecek olan misafirleri ağırlamak ve düğün sahiplerine fazla yük olmasın diye paylaşır. Ayrıca, düğünün belli olması için oğlan evinin damına veya yüksek bir yere Türk Bayrağı asılır. Türk Bayrağı asılmış olan eve “bayraklı dam” adı verilmekte olup, bu adet eskiden beri Bozkır’da sürdürülmektedir.
Düğünler genelde hafta sonları olur. Hafta sonunun ilk günü düğünden bir gün öncesi akşamleyin kına gecesi yapılır. Bu gecede oğlan tarafının kadınları bir sininin üstüne kına ve çetnevir koyar, löküsleri yakıp, kız evine giderler. Kız evinden olan temsilciler, gelenleri karşılar. Kız evinde bir araya gelen kadınlar kendi aralarında def çalıp oynar. Eğlence yapıldıktan sonra sıra, kına yakılmasına gelir. Bu esnada mumlar yakılır ve gelinin başına pullu grap (bir çeşit ince başörtüsü) örtülür. Daha sonra gelinin avucuna bir altın koyarlar ve kınasını yakar. Genelde geline kınayı evlenmiş ve huyu güzel birisi yakar. Bu işlemdeki amaç; gelinin huyunun kınayı yakan kadının huyu gibi olsun düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Kına yakıldıktan sonra gelinin arkadaşları gelinin başına birikir ve şunları söyler: (Hatice isimli bir gelin için söylenen “kına türküsü” Bozkır Mahalli ağzına göre sunulmuştur.)
Atladı çıktı eşiği,
Sofrada galdı gaşığı.
Var gız eşim sağlığıla.
Sil gözüñü yağlığıla (mendille)
Uzak memliketlere gız virmesiñler.
Annesiniñ bir danesini hor görmesinler.
Var gız eşim sağlığıla.
Sil gözüñü yağlığıla.
Allah bir gavak bitirmiş.
Dibine geliñile güyeği oturmuş.
Cenab-ı Allah eksileriñi yitirmiş.
Var gız eşim sağlığıla,
Sil gözüñü yağlığıla.
Gız eşim gınañ gutlu olsuñ.
Vardığıñ yarda ağzıñ datlı olsuñ .
Var gız eşim sağlığıla.
Sil gözüñü yağlığıla.
Ekmek yedim ucu yanık.
Sular içtim boz bulañık.
Eller üyür señ uyañık.
Var gız eşim sağlığıla.
Sil gözüñü yağlığıla.
Çay kenarıña yaptım bahçayı,
Güccük geliñ ittim Haççe’yi,
Dürüp de hazırladım bohçayı,
Var gız eşim sağlığıla.
Sil gözüñü yağlığıla.
Evimiziñ üstü asar,
Gün gelmedeñ gölge basar.
Gurbete geliñ ittim diye,
Haççe’m baña küser.
Var gız eşim sağlığıla.
Sil gözüñü yağlığıla.
Büyük bir leğende karılmış olan kına, artık dağılma vakitleri gelmiş olan misafirlerin avucuna koyulur, daha sonra herkes dağılır. Kadınlar kız evinde, damat adayı da arkadaşlarıyla sağdıcın evinde toplanıp kendi aralarında eğlenir.
Kına gününden bir sonraki gün düğünün asıl günüdür. O gün gelinin geleceği gündür. O gün herkes sabahleyin erkenden kalkar. Özellikle yakın çevresi yardım etmek için oğlan evinde toplanır. Bu toplanmadan sonra imece ruhlu olarak herkese yapabileceği bir iş dağıtımı yapılır. Daha önceden hazırlanmış olan ocaklar yakılıp kazanlar kurulur. Kazanlarda etler ve pilavlar bu işin erbabı ahçılar tarafından pişirilmeye başlanır. Eskiden Bozkır’da, bağlı kasaba ve köylerinde düğün yemeklerini yapan maharetli büyüklerimiz vardı. Büyüklerimizden dinlediklerimize göre Bunların yapmış oldukları yemekler insanın parmaklarını bile yalatacak şekilde lezzetli ve enfes idi. Bu arada kız evi de kendi arasında hazırlıklarını yapar. Sabahleyin erkenden damadın elbisesini, traş takımını bir bohçaya koyar, bir sini baklavayla oğlan evine gönderir. Damadın elbisesi bir hoca yönetiminde dua ile birlikte giydirilir. Damat, sağdıcı ve kendi babası ile kız evine gider. Gelin ile damadın dini nikâhları bir İmam Efendi nezaretinde dualar okunarak ve tekbirler getirilerek kıyılır. Daha sonra damat, sağdıcıyla sağdıcın evine gider ve gelin getirilinceye kadar ortalıkta bulunmaz. Öğleye yakın eğer düğün mevlitli ise davetliler camide toplanır. Camide mevlit ve ilahiler okunur. Eğer düğün sazlı-sözlü ise; oğlan evinin önünde sazlı-sözlü bir şekilde yapılır. Öğlen namazına müteakip davetliler oğlan evinin önünde veya müsait bir alanda hazırlanmış olan sofralarda kazanlarda kaynamış olan etli pilavı yer. Gelen misafirlerin bazısı yemek yedikten sonra dağılır, bazısı da gelin almak için bekler. Hazırlanan etli pilavdan misafirlerine ikram etsin diye kız evine oğlan evi tarafından gönderilir.
Bozkır Arslantaş Köyü’nden Bir Düğün Yemeği. (2001) |
Gelin alma vaktine kadar bir çok köy ve kasabamızda gelin ve damat evlerine biraz soluk aldırmak ve son kontrollerin yapılmasına fırsat tanınması amacı ve düşüncesi ile kadınlar arasında eğlenceler, erkekler arasında da ruhsatlı ve bakımlı silahlarla (tabanca ve tüfeklerle) boş bir alanda silah atışı için gerekli hazırlıklar yapılır. Çevre güvenliği sağlanır. Atış alanında çocuk ve canlı bulunmaması için tekrar tekrar dikkatlice kontroller yapılır. Sonra bir hedef dikilir ve hedefe nişan alınır. Buradaki amaç; Bozkır Erkeğinin silahı ile buluşmasını sağlamak ve çevredeki keskin nişancıları tespit etmektir. Bozkır İlçesi, bağlı kasaba ve köylerinde genel olarak yaygın olan bu gelenek ve göreneğin günümüzde en canlı olarak yaşatıldığı köylerimizden birisi de Karayahya köyümüzdür.
Bozkır Karayahya Köyü’ndeki Bir Düğün Yemeği Sonrasında; Nişan Alarak Hedefe Ateş Etme Yarışmasından Bir Görünüm (2001) |
Günümüzde çok az da olsa uygulanmakla birlikte, bazı köylerimizde gelinlere gelinlik yerine üç etek adı verilen elbise giydirilir. Gelinin başına fes, fes üzerine ayna ve onun üzerine de üç-beş kat örtü örtülür. Gelinin başına giydirilen fes üzerine oturtulmuş olan müştemilata Bozkır ve civarında “cığa veya cıha” adı verilmektedir. Cığa veya cıha için başa fes, fes üzerine tabak ve ayna (ayna, evliliğin ve gelinin aydınlık olması uğur getirmesine inanıldığı için konulmaktadır.) yerleştirilir. Renkli tüyler, püsküller ve başörtülerle (dastar) cığa estetik açıdan desteklenir. Omuzlarda da başörtüler veya şal tabir edilen omuzluklar bulunur. Bel kısmına kuşak bağlanarak şalvarla giyim tamamlanır. Bütün bu yazılanlara rağmen, günümüzde üç eteğin yanı sıra daha çok olarak gelinlere gelinlik giydirilmektedir.
Bohçalar Açılıp Üç Etek Cığa veya Cıha İle Üç Etek Hazırlığına Başlanırken. Giydirilmiş Bir Gelin. |
Gelin evine gelindiğinde oğlan evi büyükleri gelini alıp geri döner. Bu esnada kızın birkaç arkadaşı gelini evin bir odasına kilitleyip, gelenlerden bahşişlerini ister. Eğer vermek istemezlerse kapıyı açmazlar. Bahşiş alınıp anlaşma sağlandıktan sonra kapı açılır. Gelenler gelinin duvağını kapatır. Gelin, bu esnada babasının kapısının ardına tükürür (kötü huylarım burada kalsın diye) ve gelini çıkarılır. Bu arada gelinin çeyiz sandığına da bahşiş almak için birisi oturur ve bahşişini alıncaya kadar kalkmaz. Tüm bu işlemlerden sonra oğlan evi gelini alır ve gider. Kız evinde gelin giderken su dökülür. Bu da gelinin gittiği yerde bir engelle karşılaşmaması içindir. Gelin, oğlan evinin önüne geldikten sonra gelini indirmesi için kayınpederi çağrılır. Kayınpederinden gelini indirmesi için indirmelik istenir, kayınpederi de gönlünden duruma göre; bir arsa, ev, bahçe, tarla gibi şeylerden birini verir. Ayrıca gelin indirilirken damat bir tabak içinde üzüm, bulgur, para gibi şeyleri bolluk bereket olsun diye atar. Gelin indikten sonra ilk önce önünde bir kurban kesilir, sonra eline su ve buğday dolu bir testi verilir ve kırdırılır. Bu işlemdeki amaç; yapılan evliliğin aydınlık getireceği umularak ve hayatının su gibi berrak bir şekilde akıcı olmasından kaynaklanan düşüncesine hizmet içindir. Daha sonra bir tahta kaşık yağı da kapısının üstüne sürdürürler ki, bundan gelinin hayırlı uğurlu olması temennisi umulur. Bu işlemlerden sonra gelin önceden hazırlanan odaya getirilir. Odaya girmeden önce önüne bir koyun postu atılır ve ona basıp girmesi istenir. Bunu da gelinin koyun gibi uslu olması için yaparlar. Daha sonra gelin odaya girer. Gelin girdikten sonra damat gelir ve geline hoş geldin anlamında, yüzünü açmak için yüz görümlüğü olarak bir hediye takar. Daha sonra birlikte şerbet içilir, sonra damat dışarı çıkar. Damat dışarı çıktıktan sonra dışarıda bekleyen davetlilerin ellerini öper ve toplanan herkes daha sonra dağılır.
Bayraklı Dam |
Sağdıç, Göğeyi Kollu Damat ve Türk Bayrağı |
Damat gittikten sonra bir kadın gelir ve def çalarak gelini okşar. Okşamaya aşağıda yazılı olan mısralar örnek olarak verilebilir;
Yiğit ağama geç geldiñ,
Gapıları damaklı,
Fatma’m elma yanaklı,
Fatma’m çok güzel ama,
Azcık gâvur inatlı.
Damat yatsı namazına sağdıcıyla gider. Namazdan sonra hoca, damadın arkadaşları ve ev büyükleriyle eve gelir. Gerdeğe girilecek evin önünde hoca dua okur ve arkadaşları tarafından damat yumruklanarak içeri katılır. Dışarıdaki arkadaşlarına da evden tavuk ve baklava verilir. Bu duruma; bazı köylerde “havlu uzatma” denilmektedir.
Damat ile gelin içerideyken gelinin bir yakın akrabası bulunur ve onlara hizmet eder. Gelin ile damat kahve içip, üstüne de çetnevir yerler. Bunu müteakiben gelinle damat Allah rızası için iki rekat namaz kılar. Daha sonra da damat üç el silah atar.
Gelin ile damat sabahleyin kalkıp, sabah namazını kılar. Daha sonra damadın annesi ve babasının elleri öpülür. Onlar da hediye takarlar.
Düğün esnasında uygulanan bazı âdet ve inanışlar vardır. Bu konuda tespiti yapılabilen hususlar da aşağıdaki sunulmuştur:
Gelin damat evine geldiğinde onu içeri kattıktan sonra, gelinin kucağına bir oğlan çocuğu verilir ve aynı çocuk damat ve gelinin yatağında da yuvarlandırılır. Bu uygulama gelin ile damadın ilk çocukları erkek olsun diye yapılır, o çocuğa çorap ve atlet gibi hediyeler verilir. Gelin yeni evine geldiği zaman evin ocağına çivi çakar ki, gittiği yerde dipli, köklü olsun diye. Gelin giderken yağmur yağarsa gelinin bereketli olduğuna inanılır. Yeni evlenen gelinler uğur getirmesi için saçlarını çeyiz sandıklarında saklarlar. Gelin kapıdan girerken seccade serilir. Eğer dürerek girerse terbiyeli ve kabiliyetli, dikmeden girerse kabiliyetsiz olduğuna inanılır. Gelin damattan önce onun ayağına basarsa damadı itaati altına alacak demektir.
C- Evlilik Sonrası Gelenek Ve Göreneklerimiz:
Düğünden sonraki gün gelin tekrar gelinliğini giyer ve gelinin gelin olduğunu göstermek için ve yüzünün açımı olarak tabir edilen güne “Gelin Yüzü” denir. Bu gün kadınlar arasında yapılır. Kadınlar toplanır ve gelenler hediyeler getirir. Kendi aralarında oynayıp, eğlenirler, gelenlere üzüm leblebi dağıtılır. Daha sonra herkes dağılır.
Damatla gelin düğünden iki gün sonra el öpmeye giderler. Genelde el öpme işine yakın akrabalardan başlanır ve bu ziyaretlere gidilirken yanlarında “Dürü”(Dürü: baklava ve giysi türü hediyeler) götürürler. Düğünden bir hafta sonra da kız evi oğlan evini yemeğe davet eder. Bu davet esnasında damatla geline hediyeler verilirken damat ve gelin susarak hiç konuşmazlar.
ÖLÜMLE İLGİLİ GELENEK VE GÖRENEKLERİMİZ
1-Ölüm Esnası ve Sonrasındaki Gelenek ve Göreneklerimiz:Kendisinde ölüm emareleri görülen hasta yüzü kıbleye gelecek şekilde, sağ yanı üzerine yatırılır. Bu mümkün değilse hastanın ayakları kıbleye gelecek şekilde sırtı üzerine yatırılır. Ancak hastanın yüzü kıbleye gelmesi için başının altına yastık koyup biraz yukarı kaldırılır.
Hastanın özellikle dudaktan ve ağzı çabuk kuruyacağından hastanın su isteğini ıslak bir bezle veya pamuk gibi benzeri şeylerle dudakları ıslatılarak susuzluğu giderilmeye çalışılır. Bununla birlikte küçük bir kaşık ile de su verilebilir. Bu ihtiyacın giderilme keyfiyeti hastanın o andaki durumuna göre ayarlanır.
Hastanın yanında, onun hayatında çok sevdiği birisi Kelime-i Şahâdet’i seslice söyler. Fakat hastaya sen de söyle, sen de oku teklifinde bulunmaz. Bu teklifin yapılmamasının haklı nedenleri bulunmaktadır. Ölümün şiddetinden dolayı hastanın Kelime-i Şahâdet için; “-Hayır! Okumuyorum.” denmesinden korkulur. Ayrıca hastanın yanında tövbe istiğfar getirilir. Bilenler tarafından “Yâsin ve Râd” sûreleri okunur. Bütün bunlar şeytanın hastanın yanına yaklaşmasını önlediğine inanıldığı için yapılır. Ölüm tahakkuk ettikten sonra cenazenin çenesi geniş bir bezle bağlanır. Bundan maksat da ölen kişinin dilinin dışarıya çıkmasını önlemek içindir. Cenazenin üzerindeki elbiseler çıkarılır ve üzerine bir bez örtü örtülür. Yanında güzel kokulu tütsüler yakılır. Ayrıca, Cenazenin yolu aydınlık olsun diye, cenazenin bulunduğu oda ışıkla aydınlatılır. Daha sonra mevta, İslâm usullerine göre yıkanıp, kefenlenir ve tabuta konulur. Cenazenin olduğunu belli etmek ve yakın çevreye duyurmak için de Camilerden selâ verdirilir.
Musalla taşında tabut içindeki cenazenin namazı kılınmadan evvel cemaatten helallik dilenir ve daha önceden hazırlanmış olan mezara götürülür. Cenaze en yakınları tarafından kazılan mezara usulüne uygun olarak konarak üzeri toprakla örtülür. Mezar toprakla kapandıktan sonra üstüne küçük bir ark açılır. Ölen kişinin rahat etmesi ve ferahlaması için o arığa testiyle su dökülür.
Din görevlisi tarafından Kur’an-ı Kerim okunur, ölen kişinin ruhuna ve orada bulunan bütün ölülerin ruhuna bağışlanır ve bu hazin törene son verilir. Mezarlıktan gelindikten sonra evde bulunan bütün cenaze yakınlarına baş sağlığı dilenir. Baş sağlığında; “Allah rahmet eylesin, Allah Cennet de kavuştursun, Mekânı Cennet olsun, Emir Allah’ın, Başınız sağ olsun, Allah kabrini cennet bahçelerinden eylesin” vb. gibi sözler söylenerek cenaze sahipleri teselli edilir. Tekrar Kur’an-ı Kerim okunur, ölünün ruhuna bağışlanarak cemaat dağılır.
Cenaze evinde artık belli bir zaman yas tutulur. Bu, özellikle Orta Asya döneminden atalarımızdan kalma bir adettir.
Bozkır Geleneği’nde cenaze evine özellikle akrabaları ve yakın komşuları bir hafta boyunca yemek getirirler. Bu yemekler topluca yenir. Acılı olan ve eli kolu kalkmayan mevtanın yakınlarını yemek yapmak külfetinden kurtarmak ve topluca onları da yemek yedirmek niyetiyle yapılan bir âdettir. Cenazenin kalktığı akşam veya daha sonraki dönemlerde ölünün sağlığında borçlandığı namaz, oruç vb. gibi durumlardan arındırılması için devir işlemi yapılır, bu işlem bir grup din görevlisi veya bu işi bilenler tarafından gerçekleştirilir.
Ölümün vuku bulduğu gün ve sonraki yedinci, kırkıncı, elli ikinci günlerinde de hatim ve mevlit okunur. Bu günlerde “Bişi”( Yağda pişirilmiş yufka içindeki helva) dağıtılır. Bu günlerde ölünün etinin kemiğinden ayrıldığına inanılır. Mevlit ve bişi bu işin kolaylaşması içindir.
Ölünün borcu verilmezse ağzının kanıyla yattığına inanılır. Ölünün elbisesi fakirlere verilir. Eğer verilmezse ruhunun bedenden gitmediğine inanılır.
Cenaze evinin yakın çevresinde televizyon seyredilmez, radyo dinlenmez, yüksek sesle gülünmez, şaka yapılmaz ve aksi davrananları büyükleri ikaz eder. Böylece cenaze sahibinin acısı paylaşılmış olur. Cenaze evi bir müddet düğün ve eğlencelere gitmez, süslenmezler ve düğünleri varsa ertelerler.
ASKER UĞURLAMA İLE İLGİLİ GELENEK VE GÖRENEKLERİMİZ
Ruhen ve bedenen sağlam olan her Türk genci askerlik görevine seve seve koşar. Bu haslet Bozkırlı gençler için de tarihin her devrinde geçerliliğini korumuştur. Kahraman ve yiğit Bozkırlı gençler sonu şehitlik bile olsa bu görevi bir vatan borcu olarak bilmişlerdir.
Peygamber ocağı olarak bilinen askerlik sıradan bir iş değildir. Bu göreve gideceklerin herkesten fazla bir özenle uğurlanması gerekir. Ülkemizde her bölgenin, her şehrin kendine özgü askere uğurlama adetleri vardır.
Bozkır’da da askerlik çağma gelen ve kutsal görev kendisine tebliğ edilen asker adayları ilk önce Askerlik Şubesi’ne giderek sülüsünü alır. Sülüsünü alan gençler yakın akrabaları ile arkadaşlarını ziyaret ederek onlarla helalleşir. Askerin gideceği gün tanıdıkları olanlardan yedisinden yetmişine kadar herkes onu uğurlamaya gelir.
Asker adayı evinden çıkmadan önce abdest alıp Allah rızası için iki rekat namaz kılar, namazdan sonra kabristana giderek orada bulunan yakınlarına ve bütün kabristandakilere dua eder. Kabristandan ayrılırken küçük bir taş alarak onu askerden dönünceye kadar yanında taşır, bu taşın kendisini koruyacağına inanır. Asker adayı evden çıktığı zaman aile fertlerinden birisi arkasından su döker.
Ailesinden biri asker adayının haberi yokken onun bastığı yerden bir taş alır ve asker terhis oluncaya kadar o taşı saklar. Askere gidecek kimsenin eline mendil verilir, asker otobüse binince mendili uğur getirsin diye geri atar. Asker adayı aydınlıkla gidip gelmesi için, askere giderken aynaya su döker. Asker, birliğine teslim olduktan sonra eve göndermiş olduğu sivil elbiseleri de, kendisi askerden gelinceye kadar yıkanmaz.
Ruhen ve bedenen sağlam olan her Türk genci askerlik görevine seve seve koşar. Bu haslet Bozkırlı gençler için de tarihin her devrinde geçerliliğini korumuştur. Kahraman ve yiğit Bozkırlı gençler sonu şehitlik bile olsa bu görevi bir vatan borcu olarak bilmişlerdir.
Peygamber ocağı olarak bilinen askerlik sıradan bir iş değildir. Bu göreve gideceklerin herkesten fazla bir özenle uğurlanması gerekir. Ülkemizde her bölgenin, her şehrin kendine özgü askere uğurlama adetleri vardır.
Bozkır’da da askerlik çağma gelen ve kutsal görev kendisine tebliğ edilen asker adayları ilk önce Askerlik Şubesi’ne giderek sülüsünü alır. Sülüsünü alan gençler yakın akrabaları ile arkadaşlarını ziyaret ederek onlarla helalleşir. Askerin gideceği gün tanıdıkları olanlardan yedisinden yetmişine kadar herkes onu uğurlamaya gelir.
Asker adayı evinden çıkmadan önce abdest alıp Allah rızası için iki rekat namaz kılar, namazdan sonra kabristana giderek orada bulunan yakınlarına ve bütün kabristandakilere dua eder. Kabristandan ayrılırken küçük bir taş alarak onu askerden dönünceye kadar yanında taşır, bu taşın kendisini koruyacağına inanır. Asker adayı evden çıktığı zaman aile fertlerinden birisi arkasından su döker.
Ailesinden biri asker adayının haberi yokken onun bastığı yerden bir taş alır ve asker terhis oluncaya kadar o taşı saklar. Askere gidecek kimsenin eline mendil verilir, asker otobüse binince mendili uğur getirsin diye geri atar. Asker adayı aydınlıkla gidip gelmesi için, askere giderken aynaya su döker. Asker, birliğine teslim olduktan sonra eve göndermiş olduğu sivil elbiseleri de, kendisi askerden gelinceye kadar yıkanmaz.
SÜNNETLE İLGİLİ GELENEK VE GÖRENEKLERİMİZ
İslam inancına göre sünnet, dinimizin emri gereği yerine getirilmesi gereken bir mükellefiyettir. Bu mükellefiyet Peygamber Efendimizin sünnetlerinden kaynaklanmaktadır. Sünnet olma geleneği de buradan gelmektedir.
Bozkır’da sünnet yaş sınırı genellikle on’dur. Bitik denilen hâl hariç, çocuklar altı-on yaş arasında sünnet ettirilir. Bitik tıbbi zorluklardan kaynaklanan bir durum olduğu için çocuk bazı hallerde bir yaşında ve daha evvelki zamanlarda altı aylık iken sünnet ettirilir.
İslam inancına göre sünnet, dinimizin emri gereği yerine getirilmesi gereken bir mükellefiyettir. Bu mükellefiyet Peygamber Efendimizin sünnetlerinden kaynaklanmaktadır. Sünnet olma geleneği de buradan gelmektedir.
Bozkır’da sünnet yaş sınırı genellikle on’dur. Bitik denilen hâl hariç, çocuklar altı-on yaş arasında sünnet ettirilir. Bitik tıbbi zorluklardan kaynaklanan bir durum olduğu için çocuk bazı hallerde bir yaşında ve daha evvelki zamanlarda altı aylık iken sünnet ettirilir.
Bozkır Halk Oyunları Ekibi, Bir Sünnet Düğününde |
İlk önce sünnet olacak çocuğun giyeceği sünnet elbisesi çarşıdan hazır olarak alınır. En az bir hafta öncesinden kart bastırılarak yakın akrabaya ve çevreye sünnet için gereken ilanlar yapılır.
Sünnetlik çocuğun sünnetinden bir gün önceki akşamında kına gecesi yapılır. Kına gecesinde kadınlar kendi aralarında toplanarak yakıp eğlenirler. Sünnet olacak çocuğa da kına yakılır. Ertesi gün davetliler toplanır ve sünnetten evvel çocuk konvoyla gezdirilir. Daha sonra eve gelinerek mevlit okunur. Mevlitten sonra çocuğun ailesi düğünlerde olduğu gibi davete katılanlara etli pilav, ayran ve helva, bazen de pratik olması açısından etliekmek ve ayran ikram edilir. Bu arada daha önce belirlenen saatte erkek çocuk doktor veya sağlık memuru tarafından sünnet edilir.
Sünnet olma işi bittikten sonra çocuğa hediyeleri bu törende verilir. Hediyeler genellikle yastığın altına veya yatağına konulan para, saat, kalem, oyuncak, altın vb. şeyler olmaktadır.
Bozkır’da son zamanlarda sünnet merasimi toplu olarak yapılmaktadır. Genellikle bu işi de bazı kamu kuruluşları, dernek ve vakıflar bu işi üstlenmektedir.
Çocuk sünnet ettirilirken biri tarafından kucaklanıp kollarından kavranarak tutulması gerekmektedir. Bu tutan kimseye “kirve” (mahallen kivre de denilmektedir.) adı verilmektedir. Kirvelik kurumu çok önemlidir. Kirve olan bir kimse, ailenin bir ferdi sayılmakta, ayrıca o aileden büyük hürmet görmektedir.
ZİYARETLERLE İLGİLİ GELENEK VE GÖRENEKLERİMİZ
Bozkır İlçesi’nde, bağlı kasaba ve köylerinde akraba, dostlar ve komşular arasında akşamları gecenin belli bir vaktine kadar gelip gitmeler, yani ziyaretler olur. Bazen bu tutum ve davranışlar kendisini ilkbahar ve yaz aylarının uygun zamanlarında Bozkır insanının ruhunda olan yayla ve piknik yapma alışkanlığına binaen “Tabiatı Ziyaret” şeklinde de tezahür etmektedir.
Hemen hemen her köyümüzde bir “Köy Odası” bulunur ve çoğunlukla köy odalarında oturulup, tatlı tatlı köy sohbetleri yapılır.
Ziyaretleri;
- Çocuğu olmayan kadınların yapmış oldukları türbe ziyaretleri,
- Sıla-i rahim dediğimiz sevabı çok büyük olan anne, baba, akraba ve memleket ziyaretleri,
- Arife, bayram ve Cuma günlerinde yapılan mezarlık ziyaretleri,
- Hastaların evlerinde veya hastanelerde ziyaret edilmeleri,
Tabiatlarını ve Memleketlerini Ziyaret İçin Toplanmış Olan Bozkırlılar (Bozkır Armutlu Köyü-1998) |
İMECE İLE İLGİLİ GELENEK VE GÖRENEKLERİMİZ
Bütün ülkemizde olduğu gibi İlçemize bağlı kasaba ve köylerde vatandaşlarımızın “Hayır İşi” dedikleri; Okul binası yapımı veya okulun bakım ve onarımları, yol yapımı veya tadilatı, su getirilmesi veya su ile ilgili arızanın giderilmesi, ağaç veya fidan dikimi, kar yağdığında kasaba ve köy yollarının açılması ile ilgili kamu hizmetleri çoğu zaman el birliği yapılarak halledilmektedir.İmece, genel olduğu gibi özel olarak da komşular arasında, kadınlar veya erkekler tarafından yapılacak olan işlerde de uygulanmaktadır. Buna örnek olarak; Erişte kesilmesini, dam kürünmesini, (kar yağdığında damların üstünde biriken kar’ın temizlenmesi) salça kaynatılmasını, turşu kurulmasını, yufka eylenmesini (yapılmasını), bulgur kaynatılmasını, tarhana ve aşure yapılması gibi iş ve işlemleri verebiliriz.
Köylerimizde Aşurelik Bulgurun Taş Dibekte Dövülmesi Suretiyle Kabuğunun Çıkartılması, Dayanışma Ruhu İçerisinde Yapılmaktadır. |
Yukarıda yazılanların ana hareket noktası her zaman; bütün yurdumuzda olduğu gibi Bozkırımızda da halen yaşanan ve yaşatılacak olan “İmece” adlı birlik ve beraberlik ruhu olmuştur. Bu ruh ve heyecan günümüzde; Bozkır’ da, bağlı on kasaba ve kırk köyümüzde yaşanmakta, yaşatılmakta ve bir gelenek olarak gelecek nesillere aktarılarak devam etmektedir.
BAĞ BOZUMU İLE İLGİLİ GELENEK VE GÖRENEKLERİMİZ
Bozkır’ da “Bağ Bozumu Günleri” genellikle Ekim ayı sonlarına doğru olur.Bağ bozumu adetleri eskiden çok canlı bir şekilde yaşanır, birlik ve beraberlik içinde üzümler bağlardan kaldırılırdı. Bu adetlerin günümüzde az bir şekilde bağ olan yerlerimizde yaşatıldığını söylenebilir.
Bağ Bozumu Geleneğimiz şu şekilde olurdu:
Söğütlüpınar, Kozağaç Altı, Cırcır, Boğaz, Kavak Yokuşu gibi muhitlerde bulunan bağlardaki üzümlerin toplanması için piknik malzemesi olan nevaleler (göveç kapları, tencereler, göveçlik malzemeler, kaburgalı pilav için gereken malzemeler), üzüm konacak olan küfeler ve sepetler araçlar, el arabaları, at, eşek ve katırlarla bağ yerlerine kadar kalabalıkla, komşularla birlikte taşınırdı. Bağ bozumuna silah atarak başlanır, şenlik varmış gibi bir heyecan içinde komşular toplanarak birlikte bağlar bozulurdu. Bağlarımız önceden çok değerliydi, hatta bağlarımızı korumak için tuttuğumuz bağ bekçilerimiz bile bulunmaktaydı. Bağ Bozumu mevsimin ve yılın son hasadı olduğundan, hemen peşinden kış geleceği için çok önemliydi. Toplanan üzümler, ilçenin bazı evlerinde bulunan şıranhalarda (şıranha: üzümün pekmez yapıldığı yer) pekmez yapılırdı. Şıranhaların bulunduğu yerlere yakın kazanlar kurulur, ateşler yakılır, konu komşu pekmezini kaynatırdı. Şıranhada ezilen üzümün suları büyük küplerde dinlemeye bırakılır, toprak çalınırdı. (toprak çalınması demek; küpün içine toprak atılması demektir.) Atılan bu temiz toprak, (bu toprak pekmez yapımında kullanılan bir tür killi topraktır) hemen küpün dibine çökerdi. İki-üç saat dinlenen ve berraklaşan şıra, büyük pekmez tavalarına dökülüp kaynatılırdı. Kaynayan pekmezin üstünde oluşan köpük dut yaprağı ile yenir ve çok lezzetli olurdu. Biz kaynamış üzüm suyuna pekmez, kaynamamış üzüm suyuna şıra, çöpüne de curba adını verilirdi. Hele hele, kurutulmuş kabakla pekmezin karıştırılarak yendiği o lezzet günleri halen damaklarımızdadır.
Bozkır İlçe merkezinden ayrı olarak, Dereiçi, Sarıoğlan, Söğüt, Harmanpınar, Hisarlık ve Hamzalar Kasabaları, Sazlı, Kızılçakır, Bağyurdu, Karacaardıç, Armutlu, Yelbeği ve Taşbaşı köylerimizin pekmezleri de çok lezzetli olur.
BOZKIR İLÇESİ’NDE DİNÎ VE MİLLÎ BAYRAMLARLA İLGİLİ GELENEK VE GÖRENEKLER
Bayramlar, dini veya millî özellikleri dolayısıyla ayrı bir önem verilen ve topluca kutlanan gün veya günlerdir.Bayram günleri sevinç ve mutlulukların paylaşıldığı günler olduğu için sıla-i rahim, ikram ve cömertlik gibi erdemlerin güzel bir tezahürü olarak kendisini göstermektedir. Bayramlar; sevinç, kardeşlik, milli birlik ve beraberliğin sağlamlaştırılması, dayanışma, tanışma, işleri kolay tutma, sevme ve sevilmeye vesile olan ruh birlikteliğidir. Bayram günlerinde, Bozkırlı olup da, yurdumuzun il ve ilçelerinde yaşayanlar ve yurt dışındaki gurbetçi hemşehrilerimiz bayram için akın akın memleketlerine gelmektedirler.
Bozkır ve civarında, bayram hazırlıkları bir hafta evvelinden başlar. Özellikle bayram alışverişi yapılır. Bunun yanında kadınlar ev temizliği yapar. Arefe günü kadınlar evde hazırladıkları tatlı ve yağlı ekmekleri komşularına dağıtırlar.
Bayram sabahı herkes; erkenden kalkar, temizliğini yapıp, güzel kokular sürünerek, yeni ve güzel elbiselerini giyer. Son derece güler yüzlü ve neşeli olmaya dikkat ederler. Ramazan bayramında namazdan önce tek sayıda kuru üzüm, -varsa- hurma gibi tatlı bir şeyler yerler. Kurban bayramında ise namazkılınmadan bir şey yenilmemesine dikkat edilir.
Her ailenin öbür dünyaya göç etmiş yakınları bulunduğu için arefe günü ve bayramın birinci günü kabir (mezarlık) ziyareti yapılır.
Arefe Gününde Kurbanlıkların Seçimi |
Bayram namazı sonrası cemaat caminin dışına çıktıktan sonra evlere dağılmadan sıraya geçerek birbirlerinin bayramını tebrik ederler. Küskünler barıştırılır, böylece kırgınlıklar unutulup dostluklar geliştirilir.
Aile reisleri evlerine dönünce aile fertleri arasında da bayramlaşma yapılır. Bayramlaşmaya; evdeki yaşça en büyük olanın eli öpülerek başlanılır, küçüklere para ve diğer hediyelerden verilerek onların da gönülleri alınır. Bu arada ailenin diğer fertleri arasında da karşılıklı hediyeleşme yapılır. Daha sonra topluca bayram yemeği yenir.
Bozkır’ın bazı köylerinde; Ramazan Bayramı’nda her aile tarafından bir sofra düzenlenerek köy odasına davet edilen köy halkına bayram yemeği verme adeti de bulunmaktadır.
Kurban Bayramı ile ilgili olarak bazı köylerimizde dikkate değer şu geleneğimiz ise halen yaşatılmaktadır: Kurban Bayramı’nın ikinci günü her aile reisi kesip pişirmiş olduğu kurban etinden bolca bir kaba koyar. Belli miktarda ekmek (bu ekmekler genellikle köyde yapılan yufka ve şebit ekmek olmaktadır) alıp, köy mezarlığının yanında bulunan meydanlıkta toplanan köy halkından mezarlık ziyaretine gelenlere et kavurması veya haşlaması ikram edilir. Bunun için; evden getirilen etler soğumuş durumda olduğundan, etlerin ısıtılması için ateş yakılacak yer ve kazanlarla ilgili düzenek önceden hazırlanır. Kurulmuş olan kazanlarda etler tekrar ısıtılır. Mezarlığa ziyarete gelenlerle ve kurban kesememiş olan fakir ve muhtaç durumdakilerle birlikte topluca et yemekleri yenir. Yemek sonunda –varsa- İmam, yoksa bir köylü tarafından yemek duası okunur ve kabristanda bulunan ölmüşlerin ruhlarına Fatihâlar bağışlanır.
Bir Kurban Bayramı Sabahından (Kesilen Kurban Etinin Adaletli Olarak Paylaşımı) |
23.Nisan.1941 Yılındaki Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı Törenlerinden |
Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra düzenli olarak ;
- Her yıl 29 Ekim günü kutladığımız Cumhuriyet Bayramımız,
- Her yıl 23 Nisan günü kutladığımız Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramımız,
- Her yıl 19 Mayıs günü kutladığımız Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramımız,
- Her yıl 30 Ağustos günü kutladığımız Zafer Bayramımız,
Millî Bayramlarımızın Birinde Tören Geçişinde Kaymakam, Garnizon Komutanı ve Belediye Başkanımız. |
Yukarıdaki bilgiler; Araştırmacı Yazar Ali Ulvi ÜLKER'in "KÜLTÜR DİLİYLE BOZKIR" adlı kitabından alınmıştır.