DOĞUMLA İLGİLİ HALK İNANÇLARI
İnsan doğumla hayata ilk adımını atar. Bu olay çok önemli olduğundan gerek doğumdan önce gerekse doğumdan sonra bir takım işlemlerin yapıldığı tespit edilmiştir.1- DOĞUM ÖNCESİ HALK İNANÇLARI
l- Doğacak Çocukla İlgili Halk İnançları:Çocuk Allah'ın insana bahşettiği bir nimet, paha biçilmeyecek kadar kıymetli ve değerli bir emanettir. Bu emanete sahip çıkmak onu hem en iyi şekilde değer vermekle ve hem de milli, manevi ve dini değerlere bağlı yetiştirmekle koruyabiliriz.
Çocuklar geleceğin umudu, neslimizin sürmesi için bir teminattır. Çocuklarını çeşitli tehlikelere karşı korumakta aciz kalan bir toplum yeryüzünde yok olmaya mahkum durumdadır. Bu yüzden onları beden ve ruh sağlığı yönünden yetiştirerek en büyük sorumluluğumuzu yerine getirebiliriz. Bozkır'da doğum öncesi doğacak çocukla ilgili halk inançları şöyle açıklanabilir:
1- Hamile bir kadın herhangi bir yiyeceği yedikten sonra, yiyecek yediği aynı elle vücudunun herhangi bir yerini kaşırsa, doğacak olan çocuğun vücudunun orasında da bir şey çıkacağı inancı vardır.
2- Hamile kadın bir şeye çok dikkatli bakarsa çocuğun da o bakılan şeye benzeyeceği inancı vardır.
3- Hamile kadın yılan, köpek gibi hayvanlar görürse çocuğun düşebileceği inancı vardır.
4- Hamile kadın rüyasında gördüğü herhangi bir şeyden korktuğu zaman doğacak olan çocuğa etki edeceği inancı vardır. Bundan dolayı hamile kadının korkmaması ve bu durumun çocuğa etki etmemesi için kadının yastığının altına bıçak konulur.
5- Hamile kadın mezarlığa götürülmez. (Çocuğun düşmemesi için)
6- Hamile kadın ölüye bakmaz.
7- Kiraz, dut, nar, ciğer, paça gibi yiyecekleri yemez. (Çocuğun herhangi bir yerinde ben olmaması için)
8- Hamile kadına yumurta yedirilmez; eğer yumurta yerse çocuğun saçının çıkmasına engel olacağı inancı vardır.
9- Hamile kadına doğacak olan çocuğun güzel olması için ayva yedirilir.
2- Doğum Yapacak Kadınla İlgili Halk İnançları:
Toplum içerisinde doğumu yapacak olan kadınla ilgili doğum esnasına kadar olan sürede uygulana gelen bazı inanışlar bulunmaktadır. Bozkır çevresinde de, bu gibi inanışları görülmekte olup, bunları şu şekillerde sayabiliriz;
1- Bir kadının hamileliği anlaşıldıktan sonra kadının kendi annesi ve kayın validesi hemen hazırlığa başlarlar ve gerekli olan eşyalar alınır.
2- Hamile bir kadın doğacak olan çocuğuna elbise biçer ve biçtiği o elbiseyi minderin altına koyar. O anda, dışardan erkek gelirse çocuk erkek olur, eğer kadın gelirse çocuk kız olur inancı vardır.
3- Hamile kadının düşük yapmaması için yedi evden hayvan yünü toplanıp kuşak yapılarak hamile kadının beline sarılması inancı vardır.
4- Hamile kadın Ferhatlar’da (Harmanpınar Kasabasına bağlı bir mahalle olan Ferhatlar Mahallesine halkımız arasında Bahatlar denilmektedir.) bulunan kutsal çeşmeye götürülür. Boynuna ip takılıp çeşmenin etrafında dolandırılır. Bu işlemden sonra eğer çocuk erkek olursa ismi Bahattin, kız olursa Bahar adı verilir. Yine doğumdan sonra oraya gidilip adak kesilir.
5- Hamile kadın rüyasında bir erkek görürse çocuğun kız olacağına, bir kız görürse çocuğun erkek olacağına inanılır.
6- Hamile kadının sancısı çok olduğu zaman kimseye söylenmez. Eğer sancı duyurulursa doğumun uzayacağına ve sancının artacağına inanılır.
7- Çocuğu olmayan kadın için üç ihlâs sûresi ile bir fatiha okunur ve yüz buğday tanesi yedirilir.
8- Yazdamı köyünün dağ kısmında damlacık in’i bulunur. Bu in’e dağdan su damlar, çocuğu olmayan kadın da buraya getirilir. Damlayan sulardan abdest alıp namaz kılar. O yerin kutsallığına inanıldığından oradan toprak alınıp, oraya hediye bırakılır.
9- Işıklar köyü Şıhlar Türbesine de çocuğu olmayan kadın götürülür. Türbede bulunan çukura eli sokulur, toprak avuçlattırılır. Avuçlanan topraktan kurt çıkarsa erkek çocuk, karınca çıkarsa kız çocuk olacağına inanılır. Toprak boş çıkarsa çocuk olmayacağına inanılır. Çocuk olursa da, oraya gidilip adak kesilir.
10- Hamile kadının düşük yapmaması için yedi tane Mehmet ismini bulunduran evden bıçak toplanır. Bıçaklara isimler yazdırılır, bir çömleğe su doldurulup akşamleyin dama konur, sabah namazından sonra çömlek indirilir. İçerisindeki hangi bıçak paslanmamışsa o evden okunmuş ekmek getirilip kadına yedirilir. O evin düşük yapan kadının ocağı olduğu inanılır.
11- Bir ailenin erkek çocuğu olmuyorsa daha sonra olacak çocuklarının erkek olması için en son olmuş kız çocuklarının ismini Döner, Döndü veya Durdu koyarlar.
2- DOĞUM ESNASINDAKİ HALK İNANÇLARI
- Çocukla İlgili Halk İnançları:
1-Doğum yaklaşacağı sırada çocuk için kılık kıyafet alınır.
2-Çocuğun yatacağı beşiği hazırlanır. Beşik nazar boncukları ile donatılır.
3-Çocuğun doğacağı evin temizliğine de dikkat edilir. Özellikle çocuğun kalacağı oda temizlenir.
4-Doğum başlayacağı sırada odadaki tüm insanlar dışarı çıkarılır. Odada sadece doğum yaptıracak ebe ve ona yardımcı olacak bir kişi ile, gelinin kayın validesi bulunur. Eğer bunlardan başka kimseler de odada bulunursa doğum olayının zor gerçekleşeceği inanışı vardır.
5-Çocuğun su gibi akıp gitmesi için, (doğumun kolay gerçekleşebilmesi için) doğum yapacak kadın köyün çeşmesinden atlattırılır.
6-Doğum esnasında çocuğun kolay gelmesi için tavana ip asılır ve bu ip doğum yapacak kadına tutturulur.
7-Çocuk doğar doğmaz genel adet üzere tuzlanır, tuz yapışıp kalmaması için de pekmezlenir. Bu pekmezlenme işi, Çarşamba Çayı kıyısında yerleşmiş olan köy ve kasabalarda tahinle yapılır.
8-Çocuk doğduktan sonra göbeği kesilir. Eğer doğan çocuk kız ise ev işlerinde maharetli ve marifetli olması için çocuğun kesilen göbeği süpürge veya oklavaya bağlanır. Eğer doğan çocuk erkek ise büyüdüğü zaman dini diyaneti yerinde olsun diye kesilen göbeği cami avlusundaki toprağa gömülür.
9-Doğan çocuk erkek ise büyüdüğünde zekası iyi olması için ağzına tatlı sürülür.
10-Yeni doğan çocuğun büyüdüğünde korkak olmaması için doğduğunda yastığının altına ekmek parçası veya bıçak konur.
11-Çocuk büyüdüğünde ibadetini tam yapabilmesi için çocuk emzirilirken abdestli olunur ve besmele çekilir.
12-Yeni doğmuş çocuğun ailesinden honça ( honça: Çocuğu olmuş bir ailenin komşularına ve tanıdıklarına bisküvi, lokum veya çikolata gibi yiyecekler ikram etmesi anlamında) istenir. Aile de bu isteği değerlendirerek gerekli ikramlarını yapar.
Kadınla İlgili Halk İnanışları:
Doğum esnasında kadının rahat etmesi için öncelikle yemesine ve içmesine dikkat edilir, Özellikle nohut gibi taneli yemekler yedirilir. Doğum sırasında herhangi bir hastalık bulaşmasın diye pelte çorbası içirilir, ayrıca ekşi, turşu, buğdaygiller yedirilmez.
Doğumun kolay olması için iki tane fıstık uzunluğuna kadının başucuna konur.
Doğum esnasında anne ve çocuktan çıkan pislikler kaybolsun diye bir leğen yumuşak toprak hazırlanır ve doğacak olan çocuk o toprak dolu leğene düşürülmeye çalışılır.
Kadının ve çocuğun ileride daha rahat etmesi için doğum yapan kadın çocuğunu kırkı çıkıncaya kadar dışarı götürmez. Kırkı çıktıktan sonra ilk gün çocuk ve kadın zengin bir aileye, bir hocaya veya bir ebeye götürülür.
3- DOĞUM SONRASI HALK İNANÇLARI
- Çocukla İlgili Halk İnançları:
Çocuğun ömrü uzun olsun diye çocuk gezmeye götürülür. Gidilen her evde çocuğa hediye verilir, yüzüne un sürülür. Un’ un sürülmesi çocuğun ilerde saçının ağarmaması içindir.
Çok ağlayan çocuk türbeye götürülür. Türbede bir kurban kesilir, komşulara dağıtılır.
Çocuk sarılık olmaması için başına sarı tülbent takılır veya kendisine takılan altınlardan biri vücuduna sürülür.
Geç yürüyen çocuğun ayaklan iple bağlanır, yürütülmeye çalışılır. Bu arada ip koparsa yürümesinin kolay olacağı inancı vardır. Yürümesi geciken çocuğa, ayrık otu bir tencere içinde kaynatılır ve içirilir. Yine yürümesi geciken çocuk deve altından geçirtilir. Çocuğun geç yürümemesi için çocuk binek hayvanına bindirilmez. Çocuk çabuk ve hızlı yürüsün diye tavşan eti yedirilir. Geç yürüyen çocuk cuma günü camiye götürülür, ellerine bir ip bağlanıp caminin avlusunda bekletilir, camiden ilk çıkan kişiye bu ip kestirilir. Bu işlemden sonra çocuğun yürüyeceği inancı vardır.
Geç konuşan çocuğun bu kusurunu gidermek için hayvan dili yedirilir. Bazı köylerde çocuk konuşmuyorsa onun melek gibi olduğu inancı vardır. Geç konuşan çocuk için yağmur yağdığı gün dışarı bir kap konur, bu kaba toplanan su kuşların içebileceği bir yere bırakılır. Kuşlardan artan su da çocuğa içirilir. Çocuk emeklerse misafir geleceğine inanılır.
Kırkı basan çocuğu bahtı açık olsun diye kendi ayarıyla elbisesi değiştirilir.
Çocuğa aydaş (Aydaş: Halk arasında çocuğun zayıf kalmış ve gelişmemiş haline verilen isim. Aydaş olma halleri çeşitlidir. ) olmaması için nazarlık takılır. Bu nazarlıklar da at nalı, hurma çekirdeği ve benzeridir. Yine aydaşlığın gitmesi için çocuğun yanında köpek kafası yıkanır. Yıkayana da mükafat olarak bir şeyler verilir. Ayrıca çocuk aydaş ocaklarına götürülür. Bu aydaş ocakları; “Irbıkkıran ve Dolap Değirmeni” gibi halk arasında bilinen yerlerdir. Çocuğun belindeki kuşak su değirmeninin suyuna atılır. Aydaş olan çocuklar Göksu nehrinin kolu olan Gökdere Çayında yıkanır. Buradan kaba doldurulan suyla çocuk bir hafta yıkanırsa iyi olacağına inanılır.
Aydaş veya aydaşlık konusunda bir başka kaynakta da şunlar yazılıdır: “Aydaş kestirme anlamına gelir. Doktordan hocadan hastalığı geçmeyen çocuk Aydaş Ocağı dedikleri evlerden birinde yıkattırılır ve çocuk iyileşir. Bu iş şöyle yapılır:
“Aydaş ocağına varılır. Aydaşı kesecek kişi (kadın ve erkek olabilir) eline bir makas veya bıçak alır.Makas veya bıçağın üzerinden dökülen su ile çocuğu yıkamaya başlar. Çocuğun annesi Aydaşçıya;
-Nereden geldin?
-Kaf Dağı’nın ardından.
-Neye geldin? (Çocuğun adı söylenerek)
-(...) Aydaşını, huyunu, hünerini, kesmeye geldim.
-Kesme, kesme.
-Kestim ha, kestim. Bir benden, sebep Allah’ tan.
Diyerek çocuğun yıkanma işi biter ve ocaktan çocuğun eline bir ekmek verilir. Annesi de ocağa bir ağırlık (arılık) yani hak kalmasın diye ücret verir.”
İlçe Merkezindeki Kasım Dayıların Fatma Teyze iyi bir Aydaş Ocağı idi.
“Çocuk ilk dişini çıkardığı zaman herkes davet edilip bulgur pişirilir, gelenlere ikram edilir. Bu işlemler olurken çocuğun önüne Kur' an-ı Kerim, ayna, makas, tarak konur. Çocuk hangisini seçerse o, çocuğun mesleği olur. Buna “Diş Bulguru” denir. Gelen misafirler çocuğa hediye verirler.
Yaşına girmeyen çocuklar aynaya bakarsa şaşı olacağı inancı vardır. Bundan dolayı çocuk yaşma girinceye kadar aynaya baktırılmaz. Kırda, tarlada, iş sırasında çocuğun yatması için kurulan salıncağa eğer yılan gelip yatarsa bu çocuğun öleceğine inanılır.
Yeni doğan çocuğun ağzı annesini emmeden önce güzel ahlâklı bir kadına açtırılır. Böylece çocuğun huyunun güzel olacağına inanılır.
Yeni doğan çocuğa anne sütü verilmeden önce ateşte pişmemiş kuru üzüm, hurma, bal gibi yiyecekler ağzına değdirilir. Böylece çocuğun ileriki hayatında akıllı, zeki ve unutkan olmayacağına inanılır.
Nazara uğrayan çocuklar için üzerlik (Halk tarafından isimlendirilmiş olan ve nazarlık için kullanılan taneli bir çeşit bitkiye verilen isim) veya yüzerlik yakılır. Üzerliğin külü bir kaptaki suya atılır, sudan birazı çocuğa içirilir, kalanı ile çocuk yıkanır, böylece çocuğun nazardan kurtulacağına inanılır. Bu işlemler yapılırken aynı zamanda şu mani söylenir:
Yüzerlik gelsin
Hastalığa şifasın
Dertlere devası
Hastalık gitsin
Güzellik gelsin.
Yine nazar değen çocuklar için ahlâkı kötü olarak bilinen kişilerin bastığı topraktan bir avuç alınır, hasta çocuk cuma günü selâ ile ezan arasında yatırılır, bu toprak, etrafına saçılır ve dua okunur.”
“Kendisine çok nazar değen çocuklar için alnına kara sürülüp eski ve pörsümüş elbiseler giydirilir. Deve yününden çocuğu örgü örülerek giydirilir.
Ayrıca nazar değen çocuğa şunlar takılır: Boncuk, gök boncuk, iğde dalı ve çekirdeği, hurma çekirdeği, akik taşı, badem veya fındık, nazar duası, mavzer kurşunu, midye kabuğudur.
Nazar değen çocuk için çocuğun evine ziyarete gelen kişiler için elbiselerinden veya ayakkabılarından gizlice bir parça alınır, kapı eşiği ile birlikte üzerine tuz dökülüp çocuğa tütsülenir böylece çocuğu nazardan kurtulacağına inanılır. Ayrıca çocuğa nazar değerse kurşun da dökülür. Yine nazardan korunmak için, çocukların yüzüne leylek veya kaz tüyüyle birlikte badem çekirdeği ve domuz kurşunu takılır.
Çocuğun tırnaklan babasını bileceği yaşa kadar kesilmez. Şayet kesilirse babasına âsi olacağına inanılır.
Çocuğun üzerinden geçildiğinde kısa kalacağı inancı vardır. İyiyi, kötüyü ayırıncaya kadar boyu ölçülmez, şayet boyu metre ile ölçülürse ömrünün kısa olacağına inanılır. Çocuğun üzerine seccade örtülürse ömrü az olur, post örtülürse delirir. Çocuğun yine boyunun kısa olmaması için boynunun çok öpülmemesi istenir.
Çocuğa isim verme zamanında Kuran-ı Kerim, mevlit gibi dini kitaplar açılır. Çok korkan çocuk için iki ayağına ip bağlanır herhangi bir büyüğü bu çocuğun korkusunu kestim deyip, ipi keser. Böylece çocuğun korkusunun geçeceğine inanılır.
Çocuğun zayıf olmaması için ensesinden öpülmez, yürürken çok düşmesin diye ayağı öpülmez. Çocuk ölür diye boş beşik sallanmaz.
Çocuk yedi yaşında diş değiştirince diş bolluk bereket olsun diye dama atılır. Ya da fare dişi gibi ince olsun diye deliğe sokulur. Ayrıca bu diş camiye atılırsa, çocuğun dindar, okula atılırsa alim, hastaneye atılırsa hekim olacağına inanılır.”
“Birkaç kız veya oğlan çocuğundan sonra bir aile şiddetli bir şekilde kız çocukları olmasını ister. Eğer iki veya üç oğlandan sonra kız çocuğu dünyaya gelirse o hanenin yakınları, dostları tarafından o evin kapısına odun atılır, havaya silah atılır ve böylece çocuğun ailesi şenlendirilir. O zaman onlarda herkese bir ziyafet çeker. Bu duruma Kütük Atma adı verilir.”
- Kadınla İlgili Halk İnançları:
Su delikli bir kaptan geçirilip içine kırk adet taş atılır, doğum yapan anneye bu suyla yıkanır, buna da loğusa kırklaması denir. Ayrıca anne çocuğun hasta olacağından korktuğu için evden kırk gün dışarı çıkmaz. Kırk gün sonra anne banyo yapar, buna da “loğusa kırklanması” denir. ( Bu konu ile ilgisi olması bakımından bir konuyu açıklamak gerekmektedir. Bozkır ve çevresinde Kırkı Karışma diye bir inanış vardır. Bir yerde; Kırk gün içinde ayrı ayrı iki çocuk dünyaya gelmişse, o çocukların anneleri kırk gün birbirleri ile aynı yerde oturmazlar.Eğer çocuklardan biri hastalanırsa, hasta çocuğun annesi sağlıklı çocuğun bulunduğu evin eşiğinden habersiz toprak alır. O toprakla çocuğu yıkayınca çocuk iyileşir. Buna Kırkı Karışma adı verilmektedir.)
Sütü gelmeyen anneye yedi evden buğday toplanıp pişirilip yedirilir. Devamlı çocuğu olup da çocuğu yaşamayan anne hocaya okutulup muska takılır.
Yine çocukları yaşamayan kadınlar dokuz evden dokuz kadın konuşmadan bez toplarlar. Bu bezlerden gömlek dikerler, dikilen bu gömlek çocuğu yasamayan kadına giydirilir ve böylece çocuğun yaşayacağına inanılır.
Çocukları yaşamayan kadınlar yedi renk ip toplarlar, bu ipleri mumlayıp çocuğun boynuna asarlar. Çocuğu olup ta çocuğu yaşamayan kadınlar doğan çocuğunun ismini Yaşar, Durdu, Dursun, Durmuş gibi isimler koyarlar.
Çocukları yaşamayan kadınlar çocuğun tekrar ölmemesi için arefe günü dikiş dikmezler.
EVLİLİKLE İLGİLİ HALK İNANÇLARI
l-Kısmeti Açmak:Bir kızın evlenebilmesi için kısmetinin açılması gerekir. Halk inancına göre, kısmeti açılmayan bir kızın evlenmesi imkansızdır. Kısmet kendi kendine açıldığı gibi, kısmetin açılmasını çabuklaştıracak hatta zorlayacak, pratikler de vardır. Bu pratikler kısmeti kapalı kızlar tarafından uygulandığı gibi, kızın yakınları tarafından da uygulanır. Kısmet açmak erkekler için de söz konusudur.
Bozkır ve çevresinde de kızlar kısmetlerinin açılması için bazı uygulamalar ve durumlar sergilerler. Bunlar da aşağıdaki şekildedir;
Gelinin ayakkabısının altına kızlar ismini yazarlar, kimin ismi önce silinirse önce o gelin olur. Eskiden gelinlerin duvaklar telli olurdu. Bekar kızlar da bahtının açılması için o gelinin kulağına eğilip telden bir parça isterlerdi, böylece bahtının açılacağına inanılırdı.
Gelin, çiçeğini giderken havaya atar ve bunu kim kaparsa kapanın da gelin olacağı inancı vardır. Düğün evindeki çetnevirden (çetnevir: Kuruyemiş, meyve gibi yiyecekler) bekar kızlar yerlerse onların da bahtlarının açılacağı inancı vardır.
Sabahleyin erken saatlerde, kısmeti kapalı kıza üç defa cami kapısı açtırırlar. Böylece kısmetinin açılacağı inancı vardır. Cuma günü, Cuma namazından ilk önce çıkan kimseye kilitli bir kapıyı açtırırlar, böylece kısmetin açılacağı inancı vardır. Kısmetini açmak isteyen kız cuma günü camiyi süpürür, böylece kısmetinin açılacağı inancı vardır.
Kısmeti açılması istenen kızın başında kilitli bir kilit açılırdı. Nişanlanan birinin nişan yüzüğündekî kurdele çözülüp kısmetini açmak isteyene verilir. Ayrıca kısmetinin açılmasını isteyenler türbelere ve hocalara giderler.
Bazı durumlarda da kızların kısmetinin kapanacağı inancı vardır. Bu tespitlerimizi aşağıda sunulmuştur:
Düğünlerde eli sarılı duran kızların kısmetinin kapalı olacağı, kapının eşiğinde oturan kızların kısmetinin kapalı olacağı, yüzü koyun yatanların da kısmetinin kapalı olacağı inancı vardır.
Erkekler için de geçerli olan kısmeti açmak ve kısmeti kapama durumları vardır, şöyle ki: Geceleyin aynaya bakarsa, saçını tararsa bahtının kapalı olacağına inanılır. Elbisesi üzerindeyken elbisesinin herhangi bir yerindeki söküğün dikilmesi, elbisesinin ters çevrilerek bırakılması, elbisesinin ters katlanması, fermuarın ve düğmenin kapatılması da kısmetini bağlar. Kısmetini açmak isteyen erkek sabah namazına imamdan önce gelip, camiyi açar ve ezan okur, yeni evlenen bir arkadaşının evini ilk kez ziyarete gittiğinde halının altını kaldırıp istekte bulunursa gibi durumlarda kısmetinin açılacağının inancı vardır.
2-Evlilik Esnası ve Sonrasında İnanışlar:
Gelin yeni geldiğinde kaynanasına yüzü gösterilmez, kaynanasıyla yüz göz olmasın diye. Gerdek gecesinde bir şeyin kırılıp çatlaması iyiye işarettir. Gelin olanın ardından hemen ev süpürülmez, çok ağlanmaz, bu gibi şeyler iyilik getirmez. Gelin giderken uğurlu olması için bir su dolu bardağı kırar. Gelin olacak kızın düğün elbiselerim dürmek iyi sayılmaz. Bu arada damat ile ilgili de bazı işlemler yapılır. Bunlar da şöyledir:
Düğünde damadın cebine yüzerlik, iğne, gök boncuk, hurma çekirdeği, çörek otu konur. Bunlar damadı nazardan korumak içindir.
Damadın cinsel kudretini bağlamak ve cinsel yaklaşmaya engel olmak için düşmanları tarafından yapılan bir takım şeylere “Güyeği Bağlamak” denir.
Düğün evi damadı özellikle nikah anında iyi korur ve çevreyi kontrol eder. Güyeği bağlamak için yapılan bazı uygulamalar da şöyledir:
Nikah anında parmağına yüzük takmak, çıkarmak veya takılı yüzüğü oynamak. Nikah anında parmaklan birbirine kenetlemek. Nikah kıyıldığı zaman bir kilit kilitlemek, nikah anında ip düğümlemek, açık bir makas veya bıçak kapatmak, çivi çakmaktır, damadı bundan kurtarmak için yapanı bulup çözdürmek gerekir.
ÖLÜMLE İLGİLİ HALK İNANÇLARI
Ölüm, insan hayatının son safhasını teşkil etmektedir. Ölümle birlikte insan dünyevi hayattan sıyrılıp, uhrevi hayata doğru yolculuğa başlamıştır. Halk inançtan itibariyle de ölüm önemli bir yer teşkil etmektedir. Özellikle de bizim gibi milletine önem veren bir toplumda, yaşantısında olduğu gibi ölüm esnasında da ölen kişi en iyi şekilde yolcu edilir.Bu durum ayrıca bize atalarımızdan uygulana gelen bir gelenektir. Bu yüzden toplumumuzda bazısı örf, bazısı İslam'la birlikte ve bazısı da İslam öncesinden gelmiş ve ölümle ilgili yapılan halk inançları bulunmaktadır.
- Ölüm Öncesindeki Halk İnançları:
Bir evde üç cuma birbiri üzerine çamaşır yıkanırsa o evden birisinin öleceğine inanılır.
Bir kimsenin köpeği kıbleye karşı büyük ve küçük abdestini (tuvalet ihtiyacını) yaparsa o aileden birisinin öleceğine inanılır.
Bir kimsenin evinin üzerinde baykuş öterse o evden cenaze çıkacağına inanılır.
At, öküz, inek, dana gibi evcil hayvanlar eğer gece ahırda açıktan ses çıkarırsa o haneden cenaze çıkacağına inanılır.
Cenaze yıkandıktan sonra cenaze için kullanılan kazan ters çevrilmezse o aileden bir başkasının da öleceğine inanılır.
Bir evden cenaze çıkarsa cenazenin çıktığı bölgedeki bütün aileler su kaplarını boşaltırlar, eğer boşaltmazlarsa, o ailenin evinden de cenaze çıkacağına inanılır.
Bir kişi ceviz fidanı dikse ve bu fidan da kısa zamanda büyüse, o kişinin tez zamanda öleceğine inanılır.
Horoz vakitsiz, tavuk gece yarısı öterse; kapı ya da tahta kendiliğinden ses çıkarırsa; geceleyin evden soğan sarımsak verilirse; beklenmedik bir anda kapı çalınırsa; gece vakti bir evden kara kazan çıkarsa ve buna benzer durumlar da ölüme işarettir.
DİĞER HALK İNANÇLARI
1-Yağmur Duası:
Yağmur Duası, Peygamber Efendimizin fiili sünnetleri arasında yer alan, bugüne kadar en geniş uygulama sahası bulunan sünnetlerden biridir. Eskilerin rahmet dedikleri yağmur koruyan ve esirgeyen Allah’ın insanlara verdiği en büyük nimetlerden birisidir. Yağmursuz hiçbir canlı düşünülemez. Yağmur canlıların büyümesinde, gelişmesinde en iyi bir etkendir. Yağmurun bu özellikleri yanında mübarek bir tarafı da vardır ki insanlar yağmurdan bereket ve şifa beklerler.
Bozkır ve çevresinde bazı yıllar mevsimlerin kurak geçmesi sonucu çaresiz kalan Bozkır halkı da her yerde olduğu gibi Allah’tan dualarla, niyazlarla yağmur bekler.
Yağmur duasına çıkmadan bir hafta önce Bozkır'ın bütün camilerinde hatipler cuma hutbesinde yağmur duasına çıkılacağını duyururlar. Halktan duaya çıkmadan önce üç gün oruç tutulmasını, günahlarından dolayı tövbe etmelerini, birbirleriyle helalleşmelerini, kul haklarını ödemelerini, dargınların barışmalarını ve kimseye zulmetmemelerini isterler. Yağmur duasının ilçe merkezinde Camız Harmanı veya Değirmen Çayırı denilen sahralara, bağlı kasaba ve köylerde açık alanlara çıkılarak yapılacağı duyurulur. Yağmur duasına katılacakların çocuklarını ve varsa hayvanlarını da alıp birlikte gelmeleri istenir.
Yağmur duası günü halk bu sahrada toplanınca imamlar ve yörenin ileri gelen eski hocaları tarafından Kur’ân-ı Kerim okunarak, arkasından yağmur duası yapılır. Duadan sonra duaya katılanlara yemek verilerek dua sona erer.
Bazı yörelerde yağmur duasına çıkılacağını duyan çocuklar sokaklarda kalabalık bir grup halinde şu sözleri bağırarak koro halinde söyler;
Yağmur yağmur yağ ister.
Kaşık kaşık bal ister.
Gök kuzulu kurban ister.
Yağ yağ yağmur.
Bozkır İlçe Merkezinde Yapılan Yağmur Duasına Çıkmış Vatandaşlarımız. |
Yağmur Dualarında Halkımıza Sunulan Bozkır Etli Bulgur Pilavı. |
Bozkır yağmurlarının en makbulü nisan yağmurlarıdır. Bozkır halkı bu yağmura çok önem verir. Yağmur yağmaya başladığı zaman evden herhangi bir kap alarak olukların altına koyarlar ve yağmurun bu kaplarda toplanmasını beklerler. Toplanan bu Nisan Yağmuruna ait sular şifa niyetine içilir. Kadınların özellikle ruhsal rahatsızlıkları durumunda, bu rahatsızlıklarından kurtulmak için nisan yağmurlarının suyundan bol bol içtikleri bilinmektedir.
Yağmur yağması için uygulana gelen diğer bazı inanışlar da bulunmaktadır. Bunlar da şöyledir:
Yağmur yağması için çok yağmur yağan bölgeden toprak getirilerek yağmayan bölgeye serpilir. Kırk boğum çubuk üzerine yağmur duası yazılarak akarsuyun ağzına konur, at kafasına yağmur duası yazılarak susuz kuyuya atılır, çakıl taşlan okunur, okunan çakıl taşlan akarsuyun ağzına dökülür, bir çatıdan yağmur oluğu sökülerek yakılırsa gibi durumların hepsi yağmur yağması için yapılır.
2-Ocaklar:
Halkımızın inanışları gereği; ocaklar adı verilen çeşitli yerler ortaya çıkmıştır. Bunlar Bu ocaklar şöyle sayılabilir;
1-Temreği Ocağı (Bozkır’ da çeşitli temreği ocakları bulunmakla birlikte, en iyi temreği ocağının Rahmetli Ümmü CAN olduğu bilinmektedir.)
2-Aydaş Ocakları. (ilçe merkezinde muhtelif yerlerinde bulunmaktadır)
3-Yılancık Ocakları. (Romatizma hastalığı bulunan hastalar tedavi amacıyla bu ocaklar
itibar etmektedirler. Bu ocaklardan en iyi bilineni Bozkır İlçesine bağlı Elmaağaç Köyü’nde bulunmaktadır.)
3-Halk İnançları İle İlgili Değişik Unsurların Guruplandırılmış Şekli:
1-Gonculuz: İnsanın üzerine uyurken çöken manevi bir ağırlıktır. Bir peri veya bir Cin’ in olduğu da söylenir. Halkımız arasında bu peri veya cin’ in tasını alanın zengin olacağı söylenir.
2-Boş beşiğin sallanması iyiye gelmez.
3-Görülen güzel bir rüya başkasına anlatıldığı zaman gerçekleşmeyeceği söylenir.
4-Sol gözün seğrimesi hayra yorulmaz. Sağ gözün seğrimesi ile misafir geleceğine inanılır.
5-Kapı eşiğine oturulması hoş karşılanmayıp, şeytan çarpacağı düşüncesiyle iyiye yorulmaz.
6-Evde, evin bölümlerinde ıslık çalınmamalı, tuvalette konuşulup türkü veya şarkı söylenmemelidir.
7-Kulakların çınlamasında “biri beni andı” denir. Bazen de kulak çınlaması olduğunda Hz. Peygambere salavat getirilir.
8-Gece sakız çiğnemek ölülerin etini çiğnemek olarak bilinir ve çiğnenmemeye çalışılır.
9-Geceleri tırnak kesmek günah olarak bilinir.
10-Kahkaha ile gülmek iyi olmayıp acı ve üzücü bir haberle karşılaşılacağına inanılır.
11-Hıdırellez gününde tarlaya, bağa, bahçeye ve çalışmaya gidilmez.
12-Gözü gök renginde olan insanlara güzel ve besili ahır hayvanları pek gösterilmez. Nazarının değeceğine inanılır.
13-Evinde sağılacak hayvanı bulunanların nazar olabileceği inancı ile geceleri evinden süt çıkışına pek müsaade edilmez.
14-Sağ avucun kaşınması ile para geleceği, sol avucun kaşınması ile para çıkacağına inanılır.
Yukarıdaki bilgiler; Araştırmacı Yazar Ali Ulvi ÜLKER'in "KÜLTÜR DİLİYLE BOZKIR" adlı kitabından alınmıştır.