Recent Comments

BOZKIR'DAN DENİZLİ'YE

2008 Şubat ayının sonlarına doğruydu. Bozkır’ın Toroslar’da ki ardıç ağaçlarıyla kaplı kar manzaralı dağ köylerini doyasıya gezip gördüğüm günlerde kendimi bedenen ve ruhen daha sağlıklı hissettiğimde bu doğal güzellikler içeren ortamdan ayrılmam pekte kolay olamamıştı.

Gezme ve görme merakımın ağır basması üzerine bu kez tam mevsimidir diye Denizli’de Karahayıt kaplıcalarına gitmeyi arzuladım. İlk uğrak yerimiz Seydişehir olmuştu. Buraya her gelişimde Küpe Dağı eteklerinde yeşillikler arasında uzanan Kuğulu Parkını görmeden gezmeden edemem. Doğal güzelliği ile muhteşem bir sayfiye yeridir burası. Alanya, Manavgat, Side’ye, Konya-Seydişehir üzerinden özel araçlarıyla gidecek Ankaralılara yolları üzerindeki Kuğulu’da mola vermelerini öneririm. Çevreden kaynak ve taşkın sularla beslenen doğal göletin alanı bu mevsimde alabildiğince genişlemiş görünüyordu. Bir süre önce ise alan daraltılmasıyla gölete estetik güzellik verme çalışmaları yapılıyordu.


Seydişehir’in sebze seralarıyla göz dolduran taraşçı kasabası ise bir başka güzeldir. Kollarının ahtapot gibi baraj alanında koruluklar ve çamlarla kaplı sahalara doğru oluşturdukları koylar baraj gölüne ayrı bir çekicilik veriyor. Barajda olta ile balık tutup su sporları yapabilirsiniz. Tarasçı Kasabasından yükselen büyük Gözet Dağından aracınızla yılan gibi kıvrıla, kıvrıla zirveye doğru ilerlerken Tarasçı ve Seydişehir sanki ayaklarınızın altında gibidir. Suğla Baraj gölü dahil bölgedeki dört baraj gölünü bir arada kuş bakışı görebilirsiniz. Büyük gözet dağı zirvesine 1825 metre rakımına vardığınızda Tarasçı beli geçidine diğer adı Rize beline gelirsiniz. Bu geçitten Derebucak Kasabasına oradan da Beyşehir’e bir defada olsun buradan geçmenizi öneririm. Mis kokulu doğal güzellikler sergileyen çam ormanlarının arasından yine kıvrıla, kıvrıla baş aşağı ilerlemenin tadına ve zevkine varırsınız. Göller bölgesinde Beyşehir’de gezdiğim gördüğüm güzellikleri ise sizlerle ayrıca bundan önceki yazılarımda paylaşmıştım. Daha önceleri Beyşehir, Gelendost, Eğirdir, Isparta, Keçiborlu, Acıgöl güzergahından gittiğimiz Denizli’ye bu kez Burdur – Salda gölü üzerinden gittik. Burdur Gölünden sonra gelen göllerden Salda Gölü ve çevresi görülmeye değer bir doğa harikası. Gölün kıyıları yer, yer uzaktan sanki mermerle çevrilmişçesine görünüyor. Bu görünüm aslında sodanın göl kenarında köpükler halinde birikmesinden kaynaklanıyormuş. Salda Kasabası sanki o güzelim tatlı su gölüne küsmüşçesine gölün kenarında yükselen tepenin arka yamacına yaslanmışçasına kurulmuş. Çevre çam ormanlarıyla kaplı gölden çamlar arasındaki kıvrımlı yollardan döne döne çıkarken ki manzaraya doyamıyorsunuz. 1250 metre yükseklikteki Salda beline geldiğinizde hala çam ağaçlarının güzelim manzarası içinde kaybolmuş gibisiniz. 


Denizli’nin Karahayıt Kasabasının kaplıca sularıyla tanınmasının geçmişi takriben 15-20 yıla dayanıyor. Pamukkale’den sonraki bir belde burası. Alışkanlık gereği daha önceleri yaptığımız gibi konaklamanın ekonomik olmasının yanı sıra temiz, düzenli ayrıca güvenli olması işletmeci ailenin müşterilerine son derece misafirperver ve saygılı davranması ve de kendinizi yabancılık çekmediğiniz bir aile ortamındaymış gibi hissetmenizin etkisiyle de yine Kor pansiyonu tercih ederek yerleştik. İşletmeci Ahmet beyin eşi Hatice Hanım her zaman ki gibi kaplıca suyuyla ilgili sağlıklı uyarısını yaptı. Banyodaki havuz günde iki sefer doldurulduktan sonra en az iki saat dinlendirilmeli ve içerideki sıcak su buharından arındırılmalıdır diyor. Banyoya sabah ve akşam üstü günde iki sefer olmak üzere girildiğinde önce 5-10 dakikadan başlamak üzere diğer günlerde tedricen en fazla 15-20 dakikaya kadar banyo süresinin uzatılarak alınmasının daha sağlıklı olacağı uyarısında bulunmayı ihmal etmedi. Yaz aylarında ise kaplıca suyunun havuzdaki dinlenme süresinin 3-4 saat olması gerektiğini belirterek banyoya aç karnına girileceğini banyodan sonra ise odada bir saat kadar dinlenilerek ter atılacağını daha sonra ise 25-30 dakika yürüyüşlere çıkılmasının yararlı olacağını her müşterisine olduğu gibi Hatice Hanım her zamanki sevecen haliyle bize de tembih etmeyi ihmal etmedi. 


Karahayıttan çökelek dağlarına çam ormanları arasından çıkmak yer, yer çevre köylerin bağ ve bahçelerinden geçerek 35 km. sonra çok seveceğiniz bir yer olan Yeşildere Ağlayan Kaya Şelalesinde alabalıkla köy ekmeği yemenin zevkine ve tadına varmak lazım. Dönüşte Güzelpınar Köyünden geldiğiniz yönün aksinde Irlıganlı Kasabasından Denizli’ye yine çam ormanları arasından kıvrılırcasına inerken karşınızda Honoz ve Baba dağların o kış aylarındaki karlı manzarasını seyretmenin de keyfine varırsınız. Bu kez Karahayıt’tan kestirmeden üzüm bağlarının sıra sıra ahenkli görüntüsünün insana keyif verdiği yol boyunca devamla bacasız fabrikalar diyarı Buldan’a geldik. Dünyaca ünlü Buldan bezinden çeşit, çeşit ürünün göz kamaştırdığı mağazalardan birinden çıkıp diğerine girmeden edemiyorsunuz. Alışveriş yorgunluğunuzu atmak için Buldan’ın meşhur belediye pide salonunda gerçekten tadına doyamadığımız tereyağlı pidelerinden yiyerek dinlendik. Kıymalı, peynirli, otlu pide çeşitlerinin lezzetinden olacak ki akşama çayla güzel olur diye ayrıca paket yaptırmayı da ihmal etmedik. Karahayıt’ta geçen bir haftanın sonunda Ankara yolculuğu başlamıştı.


Yorum Gönder

0 Yorumlar
* yapılan yorumlar denetlendikten sonra yayınlanmaktadır.
...

buttons=(Accept !) days=(20)

Bozkır Android Uygulamasını Telefonunuza indirin!!!
Accept !